Global tedarik zincirindeki kriz Türkiye için fırsat olabilir
Dünya ekonomisi, pandeminin gölgesinde zor bir yılı geride bırakırken, lojistik sektörü de yaşanan sıkıntılardan etkilenen sektörler arasında yer aldı. Lojistik sektörünün, yaşanan zorluklardan dijitalleşerek çıkabileceğine işaret eden Tırport Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Akın Arslan, “2021’e, Çin’deki covid-19 kökenli kapanmaların bir yansıması olarak, çip ve konteyner krizi damgasını vurdu. Çin ve Avrupa arası konteyner maliyetleri 10 kattan fazla arttı. Çip krizi, otomotiv başta olmak üzere lokomotif sektörlerde üretime ciddi darbe vurdu. Artan tedarik ve lojistik maliyetleri, tahminlerin çok üzerinde sorunlar yarattı” dedi.
Dr. Arslan, şöyle devam etti: “2020 Nisan ayında 20 doların altına kadar düşen ham petrol varil fiyatları, 2022 Şubat ayına girerken 3 kattan fazla artarak 90 dolara geldi ve yükselme trendi devam edecek gibi duruyor. Uluslararası lojistik sektöründe covid-19 kaynaklı dramatik bir daralma yaşansa da, 2021 itibariyle toparlanma emareleri görülmeye başlandı. Buna rağmen öngörülemeyen kapasite yönetimi, petrol fiyatlarındaki yükselme eğilimleri ve navlun fiyatlarındaki dengesizlik, piyasa dinamiklerinin henüz tam olarak düzelmediğine işaret ediyor. Bu koşullar, lojistik tedarikçilerini zorlamaya devam ederken, işini Tırport ile dijitalleştiren ve doğru yapanlar için yüksek kar marjları gerçekleşiyor. Avrupa’nın ve bölgenin sayılı dijital lojistik platformlarından birisi haline gelen Tırport, ülkemiz dahil 7 ülkede, 6 farklı dilde tüm dijital platformlarda (iOS, Android, web) faaliyet gösteriyor. Lojistik yönetiminin uçtan uca dijital olarak yönetilmesini sağlayan Tırport, lojistik operasyon yönetiminde verimliliği %80’in üzerinde artırırken, kamyoncuların dönüş yükü bekleme sürelerini yüzde 43 azaltıyor ve lojistik operasyonlarının gerçek zamanlı ve konum tabanlı izlenerek yönetilme imkanını sunuyor.”
LİMANDA 30 GÜN BOŞALTMA BEKLEYEN GEMİ 3 MİLYON DOLAR KAYBEDİYOR
Dünyadaki konteyner filosunun neredeyse yüzde 12’sinin limanlarda konteyner boşaltmak için sıra beklediğinin altını çizen Dr. Arslan, şunları kaydetti: “İngiltere’deki Felixstowe, ABD’deki Los Angeles gibi bazı önde gelen limanlarda, yüzde 95’in üzerinde kapasiteye ulaşıldığı için boş konteynerlerin kabul edilemediği durumlar dikkat çekiyor. Bu durum çok sayıda konteynerin liman yakınlarında depolarda atıl durumda bekletilmesi sonucunu doğuruyor. Örneğin bir gemi Los Angeles Limanı’nda 30 gün konteyner boşaltmak için bekletiliyorsa, sadece günlük gemi kira alternatif maliyeti 100 bin doların üzerinde ve aylık 3 milyon dolar kayıp anlamına geliyor. Bunun getirdiği verimsizliğin, maliyeti çok yüksek ve hatta navlun fiyatından da yüksektir. Kısaca, pandemiyle birlikte küresel ticarette arz-talep dengesinin bozulması, deniz taşımacılığında lojistik sıkıntılarını beraberinde getirdi. Konteyner dar boğazıyla başlayan sorunlar, navlun fiyatlarındaki artışlarla devam etti. Denizde yaşanan bu soruna, karada çözüm arama alternatifi ise, karayolu trafiğine ve bağlı olarak intermodel çözümlere yönelmelere sebep oldu.”
KUZEY LOJİSTİK KORİDORUNDAKİ YÜK TRAFİĞİ 7 KAT ARTTI
Kuzey Lojistik Koridoru’ndaki yük trafiğinin artmaya devam ettiğini anlatan Dr. Arslan, konuşmasına şöyle devam etti: “Artan tedarik kriziyle birlikte Kuzey Lojistik Koridoru olarak adlandırılan Doğu Avrupa-Çin arasındaki karayolu trafiği 2 yılda 7 kattan fazla arttı. Lojistik sektöründe “Reshoring” kavramı ön plana çıktı. Reshoring, “offshorelardaki imalatın eve geri getirilmesi” anlamını taşıyor. Global üreticilerin maliyetler nedeniyle geçmiş yıllarda, Çin, Güney Asya gibi uzak coğrafyalara aktardığı hammadde, ara mamul veya nihai mamul tedarik etme süreçlerini, yeniden kendi ülkesine veya daha yakınındaki bir coğrafyaya getirmesini ifade ediyor. Bu süreçte Türkiye’nin, Avrupa ve Çin arasındaki, hatta Kuzey Lojistik Koridoru’na hükmetme ve orta lojistik koridorunun tam merkezinde yer alması sebebiyle, lojistik ve üretim üssü olabilme potansiyeline sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ülkemizin, dünyadaki nitelik tüketim coğrafyası olan Avrupa’nın bir parçası olması vesilesiyle, gelecek 15 yıl içinde yaklaşık 1 trilyon dolarlık ilave bir üretimi kendi coğrafyasına çekebilme potansiyeli bulunuyor.”