Kaptanlar, diş doktorları, garsonlar, şoförler...
GAZİ'nin yanılgılarından biri de, 23 Nisan Çocuk Bayramı'nda, ilkokul çocuklarının simgesel olarak 3 günlüğüne "kaymakam", "vali", "genel müdür", "müsteşar", "başbakan" yapılmasını önermiş olmasıydı.
Hazine'den geçinmeli, "bürokratik-politik" makam sahipliği; erişilebilecek en üst düzey bir paye olarak çivileniyordu minicik beyinlere.
***
Ya peki, çıplak hayatta boğayı her gün boynuzlarından tutup yere çökertmeye benzeyen meslek sahipliği; "makam sahipliği"nin yanında ikinci sınıf bir durum muydu?
***
200 yıldan bu yana "Batılılaşma, Batılılaşma" diye çırpındığımız Batı ile Doğu arasındaki temel fark, temel ayırım neydi?
Batı, yani Avrupa, küçük bir kıta olduğu için okyanusları kullanmaya yönelmiş; geniş toprakların kıtası Asya ise, böyle bir gereksinme duymamıştı.
***
Okyanuslara açılmak... 1492'de Atlas Okyanusu'nda bilinmez kıyılara doğru 3 teknelik bir filoyla serüvene çıkan Christophe Colomb'un, kaptanlığını kendi yaptığı, kürekli, forsalı, yelkenli teknesi "Santa Maria" 33 metreydi.
33 metrelik bir tekne vololümünü kullanmak, "mekanı kullanma" bilincini pekiştirir insanoğlunda; nereye ne kadar sürede varacağı hesapları da, "zamanı kullanma" bilincini...
Bütün bu uğraşların, ne getirip, ne götüreceği denklemleri ise "ekonomi" bilincini...
***
500 yıllık okyanuslar denizciliğinin birikimleri, Avrupa kıtasının toplumlarına yansıyınca da; Batı Batı dediğimiz, mekanı ve zamanı ekonomik denklemler içinde kullanma uygarlığı çıkar karşımıza...
Doğu, yani Asya böyle bir birikimden yoksun kalmıştı...
Adalardan oluşan İngiltere'nin dili, insanlığın ortak dili olmuş; koskoca Hindistan ise, yoksulluk cehenneminin yedi kat esfeline gömülmüştü...
***
Okyanus dalgaları, politik tatavalardan anlar mı? Anlar mı hamasi nutuklar ve şehitler için yazılan şiirlerden?
Okyanus dalgaları, Doğa'nın vahşetine karşı insanoğlunun kendini korumak için geliştirdiği teknolojiden anlar; forsalarla yelkenler yerine; buhar gücünü, petrol ve nükleer enerjiyi, elektronik radarları kullanmaktan anlar...
***
Türkiye, bugün bireylerin "yaşam kalitesi" açısından, Yunanistan'ın 60 basamak altına düşmüşse; bunun bir nedeni de, Yunanistan'ın dünya deniz ticaretinin yüzde 20'sini elinde tutmasıdır. Türkiye'nin, dünya deniz ticaretindeki yeri ise yüzde 1'in altındadır.
"Ben bir Türküm, dinim cinsim uludur" hamasetiyle üstesinden gelinebilecek sorunlar mıdır bunlar?
Tüm denizci dostlara yürekten selamlar.
***
Yaşamın yelpazeleri, Hazine'den geçinmeli makam sahipliğinden, çok daha geniş mi geniş...
Örneğin diş doktorluğunu ele alalım; yeterince diş doktoru var mı Türkiye'de?
Bin yıllık dostum Diş Doktoru Sonya ile eşi Yük. Müh. Jako'nun ve Lara ile Cem'in kulakları çınlasın...
***
KKTC'de politikacı olmak mı, evrensel bir kalitede diş doktoru, yahut mühendis olmak mı?
Biliyor musunuz, makam sahipliğiyle meslek sahipliği arasındaki farklar hiç tartışılmadı 80 yıllık Cumhuriyetimizde; neden acaba?
Irkçılıkla laikliğin de, bir arada olamayacağının hiç tartışılmamış olması gibi...
***
Laiklik, devlet kurumlarının her inanca aynı mesafede durması demek değildir. Laiklik, değişik inançtaki vatandaşların tüm kurum ve olanakları eşit olarak değerlendirip kullanabilmesi demektir.
Sadece Türk ırkından olanlar "vali" olabilir; Rum, Ermeni, Yahudi vatandaşlar "vali" olamaz ırkçılığıyla, "laiklik" kavramı el sıkışmaz.
***
Bizim suyuna tirit demokraside, kavramları netleştirmeye başladıkça, kaşlar da çatılmaya başlar.
Politika tatavaları benzeri, akıntıya kürek çekmekle de, "yazı"ya layık olunamaz ki...
İnsanlar, kendi uğraş alanlarına layık olmaya çalışmasınlar da, politik tatavalara göre dümen mi tutsunlar; bu mu demektir "demokrasi" kuzum Tanrı aşkına?
***
Haydi biraz da, diş doktorlarıyla ilgili küçük bir gülücük serpiştirmeye çalışalım...
Fuat Hulusi'nin "Dişçide" şiiri:
Dişçi kabinesinde beklemekten usandım,
Benden önce geleni adeta suçlu sandım.
Fakat işte boş salon pembe ışıkla doldu;
Giren belki güneşti; onu ben ahu sandım.
Hazırlanmışken ona sıramı vermeye ben,
Akıllı dişçi daha atik davrandı benden.
Hızla kalkınca nasıl dalgalandı o beden;
O gidince yüreğim yerinden koptu
sandım.
***
Kaptanlar, diş doktorları, mühendisler; servis sektörünün dinamik insanları garsonlar, sayıları milyonları bulan şoförler...
Makam sahipliğinden, çok daha geniş ve evrenseldir çıplak hayatta boğayı her gün boynuzlarından tutup yere çökertmeye benzeyen, meslek sahipliğinin yelpazesi...
***
Bitmeyen politik tatavalar arasında, o dünyalara da şöyle biraz göz atmak; ilkokul çocuklarına o dünyaları da biraz olsun göstermek gerekmiyor mu?