Yenikapı'da ortaya çıkarılan gemi batıkları müzede sergilenmeyi bekliyor
Liman arkeolojisi alanında dünyanın en önemli kazılarından biri olan Yenikapı'dan çıkarılan 37 batık gemiden 4'ünün, müzede sergilenecek şekilde toparlanması sona erdi.
"Dünyadaki en büyük antik gemi koleksiyonu" olarak kabul edilen Yenikapı batıklarının her biri, İstanbul Üniversitesi (İÜ) tarafından Yenikapı'da kurulan ve içinde konservasyon kimyasalı ilaç bulunan 45 havuzda en az 5 yıl koruma altına alınarak, ilk aşamada deniz tuzundan arındırılıyor.
Bir batığın konservasyonu 6-9 yıl sürüyor
Dijital belgeleme çalışması için her batığın her bir ahşap parçası, 3 boyutlu dijital ortama aktarılıyor. Bu sırada ahşap malzemenin üzerindeki her ayrıntı kayda geçiyor. Ardından batık ahşaplar, daha uzun ömürlü hale getirilmesi için dondurularak kurutma (freeze dryer) cihazına yerleştiriliyor. Buradaki işlem ise en az 6 ay sürüyor.
Bir batığın konservasyonu titiz çalışmalar neticesinde 6-9 yılda tamamlanıyor ve eser, müzede sergilenecek hale getiriliyor.
13 yıl önce ortaya çıkarılmıştı
İÜ Edebiyat Fakültesi Taşınabilir Kültür Varlıkları Koruma ve Onarım Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ufuk Kocabaş, Theodosius Limanı ve içinde barındırdığı 37 batığın dünyanın en büyük Orta Çağ gemi buluntu topluluğu olduğunu ve 2005 yılında Yenikapı'da gerçekleşen Marmaray kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkarıldığını hatırlattı.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü başkanlığında yürütülen Theodosius Limanı kazısında en alt tabakada açığa çıkan Neolitik uygarlık dahil bütün katmanların kazı çalışmalarının 2013 yılında tamamlandığını belirten Prof. Dr. Kocabaş, İÜ olarak kazı alanında ortaya çıkan 37 batığın 27'si üzerinde çalışmaya başladıklarını, bu batıkların araziden kaldırılması, belgelenmesi ve koruma-onarım uygulamaları çalışmalarını üstlendiklerini söyledi.
Batıklar müzede sergilenebilecek hale getirilecek
Gemilerin 4'ünün konservasyonunun Bodrum Sualtı Arkeolojisi Enstitüsünde Texas A&M Üniversitesi uzmanlarınca tarafından yürütüldüğünü anlatan Prof. Dr. Ufuk Kocabaş, şu bilgileri verdi:
"İÜ ekibi olarak 2013 yılından beri Marmaray Metro İstasyonu'nun yakınında yer alan iki laboratuvarda kazı sonrası çalışmalara devam ediyoruz. Batık ahşapları, 45 havuzda koruma altında. İlk aşamada batık ahşapları deniz tuzundan arındırıldı. Ardından konservasyon kimyasalları emdirilmeye başlandı. İşin sonunda batıklar, müzede sergilenebilir hale getirilecek."
Yenikapı batıklarında bu alandaki konservasyonda kullanılan en üst düzey cihazlardan faydalanıldığını söyleyen Prof. Dr. Kocabaş, "Dondurarak kurutma (freeze dryer) cihazı denilen ileri teknoloji ürünü bir cihazı kullanıyoruz. Bu sayede hem kullanılan konservasyon kimyasalında yüzde 50 oranında tasarruf elde ediliyor hem de süre olarak kısalma sağlanmış oluyor" dedi.
"Müze için start verilmeli"
Prof. Dr. Ufuk Kocabaş kazı alanından çıkarılan arkeolojik eserlerin miktarı ve bunların korunmuşluk durumu ile az bulunur nitelikte olmasının, Yenikapı kazılarını bambaşka bir boyuta taşıdığını anlattı.
"Kazı sırasında ortaya çıkan batık gemilerin bazıları taşıdığı yüklerle birlikte bulundu. O dönemin bütün özelliklerini çok iyi şekilde yansıtan arkeolojik eserlerdi. Bunlar üzerinde bilimsel çalışma yapma şansı bulduğumuz için kendimizi şanslı hissediyoruz. Bunun için de sualtı arkeolojisinin bütün gereklerini uygulayarak çalıştık. Konservasyon zaman alan bir süreç. Bir parçanın sadece konservasyon kimyasalını emmesi bile 4-5 yıl sürüyor. Onun için sabırla ve titizlikle uzman ekibimizle bu çalışmaları sürdürüyoruz. Tüm bu çalışmaların amacı ise eserlerin sergilenebileceği bir müzenin kurulması. Onun için ilgili kurumlar tarafından geç kalmadan start verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü burada biten parçalar var. Bunların depolanması ya da sergilenmesi için bir müzeye ivedilikle ihtiyaç var.
Bir müze kurulmuş olsa bunları sergileyebilecek durumdayız. Ama nihai bir yerin olması lazım çünkü bu gemilerin büyük çoğunluğu, bir yerden başka bir yere taşınacak kondüsyonda olmayacak. İklimlendirme, ışık sistemi, ısı kontrolünün gerçekleştirildiği bir müzede sergileniyor ya da depolanıyor olmaları lazım ki gelecek nesillere aktarabilelim. Müzenin kurulma vaktinin geldiğine inanıyorum. Müze ile ilgi bütün projelerin tamamlandığını, gerekli kurumlardan izinlerin alındığını biliyoruz. Bir tek start verme işi kaldı. Umarım buna da en kısa sürede başlanır."
Batıkların ömrü, dondurarak kurutma ile uzatılıyor
Öğrenciyken başladığı projeye bugün Konservasyondan Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak devam eden Dr. Namık Kılıç, projenin önemli ekipmanlarından biri olan dondurarak kurutma cihazının, suya doymuş ahşap konservasyonu açısından Türkiye'de ilk kez İÜ uzmanları tarafından kullanıldığını aktardı.
Suya doymuş ahşap olarak adlandırılan malzemenin korunmasını sağladığını belirten Kılıç, basit olarak cihazın ahşabın içindeki suyu ve emdirilen kimyasal malzemeyi dondurduğunu, ardından suyu ahşabın içinden çıkardığını, kimyasal malzemenin ahşabın içinde kaldığını, bu sırada buzun yarattığı problemlerin bertaraf edildiğini söyledi.
Batıklar dijital ortama aktarılıyor
İÜ Edebiyat Fakültesi Taşınabilir Kültür Varlıkları Koruma ve Onarım Bölümü Araştırma Görevlisi Dr. Evren Türkmenoğlu da, gemileri arkeolojik açıdan incelemek ve gemi yapım tekniklerini belirlemek istediklerini dile getirdi.
Akdeniz'de Orta Çağ'da gemilerin nasıl yapıldığını anlamak için kazılardan çıkan tüm gemi parçalarını özel bir cihazla üç boyutlu çizdiklerini anlatan Türkmenoğlu, ahşabın bağlantı yerlerini, çivi deliklerini, ağacın özelliklerini, geçme yerlerini bu sayede üç boyutlu kaydettiklerini, daha sonra gemilerin şekillerinin nasıl olduğunu bilgisayar ortamında da yapabildiklerini belirtti.
Yaptıkları araştırmalarda, gemilerin bugünün teknolojisinden oldukça farklı inşa edildiğini, o dönemde mühendislik değil daha çok zanaatın ön planda olduğunu ifade eden Türkmenoğlu, şöyle konuştu:
"Bazı hesaplamalara göre yaptıkları gemiler de var. Örneğin bazı gemilerin ilk önce kabuğunu yapıyorlar, ardından kaburga dediğimiz eğrilerini içine yerleştiriyorlar ki bu antik teknik. Modern teknikte ise ilk önce iskeleti oluşturuluyor geminin, ardından kabuğu yapılıyor. Yaptığımız araştırmalarda gördüğümüz ilginç olan şey, iki tekniğin bir arada uygulandığı melez gemiler var. Bu iki teknik arasındaki geçiş sürecini tüm detaylarıyla araştırıp, çözümlemeye çalışıyoruz. Çünkü gemilerin 5. yüzyıldan 10. yüzyıl sonlarına kadar tarihleniyor olması bu evrim sürecinin araştırılmasına olanak sağlıyor. Bu 500 yıllık süre içinde bütün gelişimi tek bir alanda görebiliyoruz."