Mavi Marmara'nın İngiliz kurbanları davanın peşini bırakmıyor
Mavi Marmara kurbanları İsrail'in Uluslararası Ceza Mahkemesi ICC'ye tehditlerini kınadı.
Gazze'ye Özgürlük Filosu'ndan sağ olarak kurtulan bir grup Londra'da toplanarak İsrailli bir sivil toplum örgütü tarafından Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (ICC) 2010 yılında Mavi Marmara Gemisi'ne sadırısıyla ilgili soruşturmasına son dakikada yaptığı müdahaleyi kınadı.
Middle East Monitor sitesinin Shurat HaDin (İsrail Hukuk Merkezi) olarak adını duyurduğu bu örgüt ICC'ye yasal başvuru yaparak bir karalama kampanyası niteliğinde Mavi Marmara yolcularını şiddet eğilimli “radikal eylemciler” olarak sundu. Başvuruda ayrıca ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'un Amerika ve İsrail'i savaş suçları konusunda ele alması takdirde ICC'ye Eylül ayında yaptığı tehdide de yer verdiler.
Middle East Monitor tarafından ele geçirilen başvuruda ICC'nin böyle bir davayı takip etmesi durumunda “Mahkemenin adını kötüye çıkaracağı” açıklaması görüldü. İsrailli örgüt tarafından yapılan yasal başvuru dosyasında ayrıca İsrail ve Türkiye arasında 2013 yılında bir uzlaşmaya varıldığını, öldürülen kişilerin ailelerine yapılan 20 milyon dolarlık tazminat karşılığında İsrail'e herhangi bir suç isnadı yapılmasının da engellendiği aktarıldı.
“TÜRKİYE VE İSRAİL'İN ANLAŞMASI BİZİ BAĞLAMIYOR”
Londra'daki basın konferansında 37 milletten kurbanlar hakkında konuşan ve hayatta kalan Alexandra Lort Phillips, Türkiye ve İsrail arasındaki bu uzlaşmanın kurbanların hiçbirisini bağlamadığını, özellikle de davayı ICC aracılığıyla bağımsız olarak izleyen İngiliz vatandaşlarını alakadar etmediğini ifade etti.
Phillips, “Endişemiz derindir ki hakim beklenmedik dış baskıyla karşı karşıyadır… Mahkeme kendi işine yapması için serbest bırakılmalıdır. Kurbanlar ise iftira ve saldırıya uğramaksızın adalet arayışını sürdürebilmelidir. En azından bunu hak ediyoruz” diye konuştu.
İsrail'in Gazze'ye Özgürlük Filosu'na 2010'da gerçekleştirdiği saldırıda hepsi Türk vatandaşı olmak üzere 10 kişi öldü. Aynı gemideki yolcu Laura Stuart bunu “Doğrudan suikaste uğradılar” olarak tanımlamıştı.
Konvoy Gazze Şeridi'ne 10 bin ton insani yardım taşıyordu ve gemi 2007'den beri engelleniyordu. 31 Mayıs 2010 tarihinde saat 04:30'da gemi İsrail savaş gemileri ve helikopterleri tarafından kuşatıldı. İsrail askerleri silahlarıyla gemiye inerek Mavi Marmara'da birçok kişiyi siviller tarafından sallanan beyaz bayraklara rağmen kısa mesafeden kafa ve göğsünden vurdular.
Şehit olanların yanı sıara saldırıda birçok insan yaralanmış, geride kalanlar işkence, darp ve hücre hapsine maruz bırakılmışlardı. Operasyonda ölen en genç kişi ise 18 yaşındaki Furkan Doğan'dı.
Phillips İsrailli komandoların kendilerine saldırmadan önce kendilerine bilgi verilerek saldırıya “hazırlanmış olduklarına” dair inancını da aktardı.
Londra'daki panele katılanlar İsrail'in kendilerini şiddet yanlısı olarak göstermesini de reddetti. İsrail tarafından ise mutfaktaki bıçaklar delil gösterilerek grubun tepeden tırnağa silahlı” olduğu öne sürülmüştü. İsrail silahlı kuvvetleri tarafından gösterilen orantısız güve karşılık Stuart, gemideki bazı kişilerin kendilerini savunmak adına ellerine ne geçirdiyse kullandıklarını belirtti. Ancak silahları ele geçirilen askerlerinde hiçbir zarar görmeden bırakıldığını aktardı.
“TEK UMUDUMUZ ICC”
ICC Savcısı 2014 yılında Mavi Marmara'daki bütün yolcuların, İsrail askerlerine şiddet kullananlar dahil, uluslararası kanunlar çerçevesinde korunmuş kişiler olduğuna karar vermişti. Şu anda kendilerinin şiddet yanlısı olmadığını dile getiren kurbanlar, İsrail'İn yolculardan aldığı ve delilleri yok etmek adına el koyduğu kamera görüntüleri ve cep telefonlarına ulaşılmasını istiyor.
Stuart ise vatandaşlarının güvenliği konusunda İsrail'le anlaşması olan İngiliz hükümetinin tepkisizliğini kınıyor. İngiliz Dışişleri Bakanlığı ise İsrail tarafından kullanılmaması için sadece gemiye katılan İngiliz vatandaşlarının pasaportlarını geri almış. Çünkü İsrail'İn 2010 yılında Mahmoud Al-Mabhouh suikastinde olduğu gibi bu konuda sicili temiz değil.
Stuart ise, “Kendi hükümetinizin bile İsrail'le bağlarının sizden daha önemli olduğunu anladığınızda çok zayıf hissediyorsunuz. Bazı şeyleri değiştirmek için tamamen yardımsız olduğunuzu farkediyorsunuz. Bizim varolan tek umudumuz ICC tarafından adaletin sağlanacağıdır” diyor.
Mavi Marmara'nın birçok kurbanı geciken adalet nedeniyle yaşadıkları durumun zaten ağır olan psikolojik etkilerinin daha da ağırlaştığını belirtseler de saldırının üzerinden dokuz sene geçtikten sonra dava kaç yıl alırsa alsın peşini bırakmayacaklarını söylüyorlar.