Denizciliğimizin en büyük dezavantajı zayıf firmalar
İMEAK Deniz Ticaret Odası Meclis Başkanı Salih Zeki Çakır, koster filosunun yenilenmesinin önemine değinerek Türkler filoyu yenilemezse; şimdi olduğu gibi ikinciel sürekli Uzak Doğu’dan buraya, küçük tonajda Çin yapısı gemiler geliyor. Bunu biz yapamazsak; Çinliler, onlar değilse Yunanlılar, değilse Hollandalılar, değilse Ruslar yapacak’’ dedi.
-Sizin uzun zamandır üzerinde çalışma yaptığınız projelerden biri koster filosunun yenilenmesi projesi. DTO olarak da bu konu üzerinde çalışma yapıyorsunuz. Son dönemde yeni gelişmeler var mı? Proje hangi aşamada?
Tabii bu projeyi böyle bir aşamaya, imza aşamasına getirmek gerçekten ciddi bir çalışma sonucu olmuştur. Hem Binali Yıldırım Bey’e, hem Ahmet Arslan Bey’e, hem Faruk Özdemir’e sonra da Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekçi Bey katıldı, hepsine çok teşekkür ederim. O dönemde idarede bu işin yapılmasıyla ilgili çok pozitif bir hava, böyle bir irade oluştu ve bu aşamaya geldik. Hatta bu lansmanın yapılması talimatını sayın cumhurbaşkanımız verdi. Çünkü sanayi bakanımızın seçim öncesi açıkladığı 146 projeden biriydi koster filosunun yenilenmesi projesi, televizyonlarda da açıklandı. Ben; “seçimler sektörler için bir fırsattır” diyorum. Seçim sisteminin gereği olarak daha çok dinleniyorsunuz, daha çok algı ve ilgi oluşuyor. Ama bunu seçim olduktan sonra sürdürebilmek, ayrı bir enerji ve çalışma gerektiriyor. Biz zaten seçim öncesi imzada kalıp da, şirketi askıda bırakmadık. Seçim sonrası akamete uğrasaydı o farklı bir şey. Ama biz seçim öncesi de işe ciddiyet ve önem verdiğimiz için şirket kuruldu. Şu anda yüzde 49’u Sanayi Bakanlığı’nın bir kuruluşunun ortak olduğu, yüzde 51’i armatörlerin oluşturduğu bir çekirdek yapı var. Tabii seçim sonrası bu işin aynı heyecanla ve kararlılıkla sürdürülmemesinin bir sebebi bakan bey de dahil bu işle ilgilenen kadronun tamamen değişmiş olması. Bu bir olumsuzluk, çünkü her gelenin yapılanları ve planlananları anlaması ve öğrenmesi için yeni bir süreç başlıyor. Tabii özeleştiri ve tenkit ileride önünde sonunda yapılacaktır. Bakanlığın değişim sürecinde, bunun bizim önerdiğimiz şekilde oluşmaması yönünde denizcilik sektöründen de girişimler oldu. İsim olarak bildiklerim var, dolaylı-doğrudan olanlar var, aktarılanlar var. Biraz bekleme sürecine girdi. Yönetim kurulu ve Tamer Bey ile birlikte Sanayi Bakanımız ile de bunları konuştuk. “Size birileri ‘3-5 kişi bir araya geldi, bir şirket kurdu, devlete bir hortum attı, oradan devleti söğüşleyecekler’ gibi bir duyum gelmiş olabilir. Sizden ricamız bunu anlamanız, bizi tanımanız ve daha sıkı araştırmanız gerektiğidir” dedik. Biz 2011’de bu çalışmayı başlattık. Hollandalılarla sözleşme aşamasına getirmiştik bu projeyi. Ondan beri geldiğimiz noktada şunu anladık; sektör, üyeler, yatırımcı kimliğiyle bu işe kim talip olacak? Armatörler. Yani küçük tonaj, koster dediğimiz işletme, gemi sahibi armatörler. Bireysel olarak bu işi yapacaklar için finansal kapasitesi, işletme ve yönetim kapasitesi önemlidir. Öncelikle sınırlı olan kaynağın israf edilmemesi için ve hem inşa ederken, hem de işletirken ölçek ekonomisinden yararlanılamazsa, bunun hayata geçme şansı yok. Bir şekilde gemi inşa edilse bile sürdürülebilir değil. Bizim dışımızda sektörde yapılmış şeylerden olumsuz sonuçlananlar var. Bize hep bu kötü örnekler sunuldu. İşte “orada 20-30 kişi şirketi kurduk” olmadı. Ama bu arada yapılmış çok da olumlu örnek var. Mesela Kumport gibi bir örnek var. Olumsuz örnekleri ortaya çıkartırsanız, ben onları yönetende de kusur ararım. Yani onların şirketlerinin yönetiminde kimler bulunmuş. Ona göre, hatayı onlarda aramak lazım. İyi bir proje için orada bir araya gelmiş insanlar, üyeler ve ortaklardan ziyade o projeleri kimlerin yönettiğini sorgulamak lazım. Yani “oradan sen netice alamadın bu da netice almaz, bundan bir şey çıkmaz, bizim armatörümüz 3-5 kişi bir araya gelmez” dersen, sürdürülemez olur proje.
-Bu noktada en önemli konu tabii ki projenin finansmanının nasıl sağlanacağı…
Şu anda sadece denizcilik odaklı değil, ülkemizin bütün sektörlerinde temel sorun güçlü firmaların az olması. Güçlü ülkeler müteşebbisi güçlü olan ülkelerdir. Artık devletler kendi büyüme sürecini devlet şirketleri üzerinden yapmayı bırakalı onlarca yıl oldu. Devletler güçlü müteşebbisler üzerinden ve güçlü firmalar üzerinden dünyaya açılıyor ve dünyayı yönetmeye çalışıyorlar. 7 kardeş dedikleri petrol şirketleri –dünyayı onlar yönetiyor diyoruz ya, gerçeklik payı var- diğer petrol alanları, diğer endüstrilerde, diğer sanayilerde de çok büyük şirketler var. Sadece kendi ülkelerinde de değil, bütün ülkelerde devletin de desteğini alarak ki bizde devletin desteğini almak; geçmiş dönemlerde de olumsuz örnekleri olduğu için, devlet bir şekilde de mağdur edildiği için aynı örnekten devam etmek büyük bir kara propaganda oluşturuyor. Bu proje de, kısmen o propagandanın etkisinde beklemeye alındı. Biz onu aşmaya çalışıyoruz, bakanlık tarafında kötü bir niyet görmüyorum, ama peşini bırakmadık. Zaten Bakan Bey yönetim olarak onları ziyaret ettiğimizde “ben devlette devr-i sabık yapmam” dedi. “Devlet bu işin içinde olmadan bu işi nasıl yapabiliriz” ile devam etti bu süreç. Tabii ondan sonra da ekonomik kriz geldi…Şu anki gelişme Japonlarla yaptığımız görüşmedir. Kendi bakanlığımızın girişimleriyle ve Japonlarla yapılan toplantıdan sonra odamızda yeniden bir değerlendirme toplantısı yaptık normal bir süreç işliyor şimdi. İlk iletişimi bakanlık sağladı, Deniz Ticareti Genel Müdürlüğü de Japonlarla toplantı yaptı. Onun üzerine onlar odamıza Londra’dan bir yetkili gönderdiler, odada bir toplantı yaptık. Olumlu bir raporla durum merkeze bildirildi, sonrasını bekliyoruz. Bu konuyla alakalı değil, ama 25 Eylül’de Japon ana makine ve yan sanayi üreticilerinin bir etkinliği olacak. Orada bu konu tekrar gündeme gelecek.
-Görüşmeler istediğiniz gibi gidiyor mu?
Tabii şu anda işin başındayız. Japonya, Hollanda, Almanya veya kime götürdüysek herkes ilgilendi. Tabii oradaki motivasyon kendi yan sanayimizi bu projeye nasıl entegre edip, ne kadar mal satarız ile başlıyor. Ama diğer şartlar devreye girince, bir şekilde iş kesiliyor. Biz belli oranda yabancı yan sanayiyle bu projeyi yaptığımızda maliyet artıyor. Çünkü her işin bir fizibilitesi var. Yapacağınız yatırımın belli bir sürede geri dönmesi gerekir. Yeni inşada süreler uzun olmak zorunda. Çünkü yeni teknolojiler, yeni kurallar var. Onun uzun vadeli bir geri dönüşümü olmak zorunda. Sıradan bir yatırım şeklinde değil, bir proje finansmanı olarak bakılması lazım. Bu iş, proje finansmanı yöntemiyle halledilebilir. Proje finansmanında da çalışmalarımız var, çünkü öz kaynak sıkıntısı var. 2008 krizi sonrası zaten üyeler, armatörler sıkıntıya girdi, istenen birleşme tam olmadı. Her yatırımda öz kaynak sıkıntısı var, zaten öz kaynak olmadan yatırım yapmanın da anlamı yok. Biz onun için bunu toplu olarak yapmaya yöneldik. İnsanlar bir araya gelsin öz kaynak oluşsun istedik. Diyelim öz kaynak 1,5 milyon dolar, şu anda 1,5 milyon doları bir projeye öz kaynak olarak yatıracak Türkiye’de denizcilik sektöründe toplasanız 10 insan çıkmaz. O yüzden istedik ki insanlar gemilerin sahibi değil, şirketin ortağı olsun, ideal olan bu. Güçlü oluşumlar ortaya çıksın. Çünkü denizciliğimizin en büyük dezavantajı bir sürü zayıf firmanın olması. Bu yapıyı değiştirelim istedik ve bu işin içindeyiz. Kendi yaşadığımız tecrübe, çevremizde yaşadığımız olumsuzluklar var, kendi şirketlerimde, kriz dönemlerinde, bir sürü insan tanıdım bugün bir kısmı yoklar, bir kısmı durumu toparlamak için halen mücadele ediyorlar. Bunların ana sıkıntısı yetersiz finansal imkanlar ve zayıf yönetim. Çünkü bu kadar şirketi, gemiyi yönetecek; özellikle işletmeleri yönetecek kapasitede eleman, yetişmiş insan kaynağımız yok. Onun için iyi yetişmiş insanları belli şirketlerin içinde toparlayıp, orada birliktelik oluşturmamız lazım. Bu işi ancak böyle büyütebiliriz. Herkes bir şekilde geçiniyor, olay sadece geçinme olayı değil. Ben bu projeye başladığım yıllar itibarı ile bunun önemini kamuoyu ile paylaşıp bir hüsnü kabul oluşması için çalıştığımdan beri şunu söyledim: Bu proje bir grup arkadaşın bu işe inanıp; Ahmet’i, Mehmet’i, Hasan’ı, Hüseyin’i gemi sahibi yapma projesi değil. Neticede birileri bu gemilerin sahibi olacak, ama ana gaye Türk denizciliğinin böyle bir altyapısı sağlanacak, böyle bir filonun yenilenmesi ihtiyacı var. Buna vurgu yapıyoruz. Çünkü bu bir sürekliliktir.
-Koster filonun yenilenmesi her anlamda çok önemli, verilere baktığınızda neler söylemek istersiniz?
Pek çok konferansta bunu şöyle anlattım. Eğer Türkler filoyu yenilemezse; şimdi olduğu gibi ikinciel sürekli Uzak Doğu’dan buraya, küçük tonajda Çin yapısı gemiler geliyor. Bunu biz yapamazsak; Çinliler, onlar değilse Yunanlılar, değilse Hollandalılar, değilse Ruslar yapacak. Bu ticaret taşınacak. Biz madem bu kadar bilgi birikimi, ciddi bir proje altyapısı oluşturduk, bununla ilgili araştırma şirketimiz var ki başka hiçbir işte yok. Sadece ben 2008’de İstanbul Navlun Endeksi’ni kurdum. Projeye veriyi sağlayan orasıdır. Düzenli, piyasayı takip eden endeks çıkartıyoruz. İSTFİX; bu bir markadır. Kendi lokal markamız, biz sürekli verileri güncelliyoruz, toparlıyoruz, ciddi veri paylaşıyoruz. Böyle bir gemi tonajına yatırım yapılacaksa, geriye dönük 10-15 yılda bu tonaj dönem itibarı ile krizde, iyi zamanda, kötü zamanda, iyi senaryoda, kötü senaryoda; ne kazanmış, ne harcamış elimizde veri tabanı var. Diğer yatırımlarda ve denizcilikte bizdeki en büyük yanlış güncel, güvenilir, sağlıklı veriyle iş yapamamaktan kaynaklanıyor. Yanlış veriler üzerinden fizibiliteler yapılıyor ve ilk olayda tepetaklak gidiyor. Bankacılar da bu anlamda bu işi kontrol edemedikleri için büyük faturalar ödediler. Denizcilik ve diğer sektörler için de bu böyle. Bizim ülke olarak eksikliğimiz de; aslında güvenilir, güncel veridir. Çünkü bilgi veriden oluşur. Önce veri, rakamlar olacak. O rakamlardan bilgi çıkar. Bilgiyle de proje yaparsın, ama önce veridir önemli olan. Bugün de seminerde aynı şeyi söyledim; biz hala Türk denizciliğinin rakamlarını İngiliz araştırma firmaları üzerinden konuşuyoruz. Burada tersane sayısı belli, yat inşa yapan firma sayısı belli, denizcilik firmaları belli ama bunları ciddi olarak çalışan bir kurum, bir otorite olmadı. 2006’da sektörün büyüklüğünü ortaya çıkaracak, sektöre sağlıklı ve güncel bilgi üretecek bir yapının kurulması gerektiğini belirttim. Şimdi sağ olsun yönetim kurulu da sahip çıktı, süreç başlatıldı, bir firmayla anlaşıldı ve çalışmalar devam ediyor. Şu anda sektörün bileşenlerinden başlayan, parçadan bütüne doğru bir çalışma yapılıyor. Burası bir çatı örgüt… O açıdan armatöründen gemi inşa sanayine hepsi burada toplanmış, biz bütün bu parçaları 26 gruba ayırdık. Bu 26 grup ayrı ayrı çalışarak, sonra da bunları bir yerde birleştirip, sektör büyüklüğünü, denizciliğimizin kaç paralık bir sektör olduğunu ortaya koyacağız. Biz kaç paralık bir sanayi sektörüyüz ve ne üretiyoruz? Ne kadar çalıştırıyoruz ve istihdam ediyoruz? Ne kadar vergi veriyoruz? Ne kadar SGK ödüyoruz? Bütün bunları çalışıp; genel olarak kamudaki kafa karıştıran, bulanıklık çıkartan, olumsuz bir intiba uyandıran mevzuları düzeltmeye çalışıyoruz. Bana göre DTO’nun 9. dönem meclisinin başaracağı en önemli işlerden birisi bu olacaktır. Burada bir fikir birliğinin oluşması lazım. Bu sektörü yüzde 100 ölçemeyiz. Kayıt dışılık var, yabancı bayrak, yurt dışında şirketler var, ama belli oranda da olsa doğruluk payı çıkartabilirsek, bu merkezi bir yerde olursa ki, bu odanın kuruluş gayesinde de var. Yani üyelerine sağlıklı, güncel, güvenilir veri sunma mecburiyeti var Odamızın. DTO bu anlamda da kendi vazifesini yapmış olacak. Tabii o da boş bırakılmayacak, takip edilecek, o birim sürekli orayı besleyecek. Gelen verilerin çapraz kontrolü yapılacak. Bankalar, yani bu sektörü finanse edecekler de rahatlayacak, yatırımcı da, insan kaynakları da sağlıklı bilgiye sahip olacak.
-Son olarak eklemek istediğiniz bir konu var mı?
Bizim sektörün ulusal basına kendini direkt anlatması zor. Bizim denizcilik basınımızın bu anlamda, olması gerektiği gibi muhakkak ve başarı hikayelerini de öne çıkartarak bu fonksiyonu icra etmesi gerekiyor. Bizim denizciliğimiz yıllardır olumsuz örneklerle ulusal basına çıkıyor. Ülkeyi yönetenlere doğru bilgiyi verebilmek için denizcilik basını önemli. İyi takip ederek, sadece olumsuzlukları değil, tabii olumsuzu da gizlemenin bir anlamı yok, ama muhakkak konuşmak lazım. Sektörde ciddi işler de yapılıyor. Başarı hikayesi olabilecek çok faaliyet var. Onları da öne çıkartarak, dahası denizciliğimizin ülkemizin zenginleşmesinde oynayacağı rolü iyi çalışıp müspet bir algı oluşturmamız ve bunu yaygınlaştırmamız lazım. Bu işte kesinlikle süreklilik gerekiyor.