Mavi Vatan için tarihi gün: TCG İstanbul denize açılıyor
TCG İstanbul fırkateyni deniz testleri için ilk kez limandan ayrılıyor. Aslında bu platform, Türk savunma sanayiinin yerli/milli imkanlarla askeri gemi üretebilme yeteneğinin dönüm noktalarından biri. Son derece karışık ve bir hayli kritik sistemlerin yerlileştirildiği bu proje Mavi Vatan’ın yakın geleceği için büyük anlamlar taşıyor.
Son yıllarda her ne kadar yerli/milli platformlar denildiğinde akla S/İHA’lar başta olmak üzere hava araçları gelse de Türkiye’nin belki de en güçlü olduğu alanlardan biri su üstü ve su altı platformlarında geçmişten gelen bilgi birikimi.
Bu birikimin ihtiyaçlar doğrultusunda yerlileşme ve daha da önemlisi millileşme çalışmalarıyla birlikte Mavi Vatan için yeni bir yol haritası da aslında kendiliğinden geldi. Sonuç itibariyle hem donanma unsurları giderek yaşlanan hem de örtülü ya da doğrudan ciddi ambargolarla karşı karşıya kalan Ankara, üçüncü bir yol olarak ‘kendi üretimi platformlar’ için kolları sıvadı.
İstif sınıfı İstanbul fırkateyni de işte bu reçetenin platformlarından biri. Hatırlanacağı üzere Savunma Sanayii Başkanlığı ile özel tersaneler arasında 3 adet istif sınıfı fırkateyn üretilmesi için anlaşma imzalanmıştı. İstanbul fırkateyni bu üçlüden bağımsız olarak hayata geçen ancak onlarla birlikte değerlendirilmesi gereken dördüncü gemi.
Yavuz ve Gabya için emeklilik yaklaşıyor
Denizcilik ve Savunma Uzmanı Kozan Selçuk Erkan süreci yakından takip eden isimlerden. Türkiye’nin neden istif sınıfı yeni fırkateynlere ihtiyaç duyduğunu sorduğumuzda “Donanma unsurlarımız yaşlanıyor” cümlesiyle yanıt veriyor.
Yakın gelecekte Yavuz sınıfı, daha sonraysa Gabya sınıfı gemilerin emekli olacağı bilgisini paylaşıyor Erkan ve “Haliyle farklı görev tiplerinde yeni sınıf fırkateynlerin yapılması gerekiyor. Ankara bir karar verdi ve önce genel maksat fırkateyn sınıfı olarak bilinen istif sınıfıyla ilk adımını attı” diyor.
Bu sınıftaki platformların neden önemli olduğu sorusuna geçmeden önce kısa bir parantez açıyor Erkan. Geminin denize açılması konusunu ‘seyir tecrübeleri kazanacak duruma gelmek’ olarak yorumluyor. TCG İstanbul’un denize açılmasıyla birlikte personel için de yeni ve oldukça değerli bir eğitim süreci başlayacak.
Erkan yakın gelecekte farklı testleri de duyabileceğimize işaret ediyor ve denizden atış ya da elektronik harp icra edilmesi gibi görevlerin sahada denenebileceğini söylüyor.
Tam bağımsız savunma sanayiinde çok kritik bir adım
Yeniden TCG İstanbul’a dönüyoruz. Bu geminin neden önemli olduğu ve bazı kabiliyetleriyle ilgili şunları anlatıyor Kozan Selçuk Erkan:
“Her şeyden önce bu gemide yer alan milli dikey atıcıya büyük bir parantez açmamız gerekiyor. Bu son derece önemli bir kazanç. Dünyada füzeyi ve füzeyi atan sistemi üreten ülkelerin hiçbiri kendi füzesini başka ülkenin atıcısıyla attırmıyor. Ya da tersten okursak kendi füze atım sistemiyle başka bir ülkenin füzesini ateşlemiyor.
Türkiye bir yandan Siper gibi uzun menzilli füze konusunu çalışıyor diğer yanda Hisar gibi ihtisas füzeleri üretiyor. Gemilerinizde yabancı ülkelere ait fırlatma araçları varken bu füzeleri kendi platformlarınızda kullanmanız mümkün değil.
Sadece bu da değil… Füzeyi de atıcıyı da geliştirebilen sayılı ülkelerden biri olduğunuz için ihracat meselesinde de bambaşka bir kapı açılıyor. Yakın gelecekte Türk yapımı uzun menzilli hava savunma füzelerini fırkateynlerimizle beraber dünya pazarına sunabileceğiz. Bu da milyonlarca dolar demek.”
İlk defa bu kadar komplike bir sistemde çoğu unsur yerli
TCG İstanbul üzerinden istif sınıfı fırkateynleri anlatmaya devam ediyor Erkan… İstif sınıfı gemilerin inşasının aslında önemli bir sistem yerlileştirme/özgürleştirme projesi olduğunun altını çiziyor.
Ardından anlattıklarını biraz daha somutlaştırıyor ve “Top MKE, tüm elektronik sistemler Aselsan, yazılım ve yönetim sistemleri Havelsan, füzeler Roketsan imzalı. Sadece bunlar da değil çok sayıda alt sistem yerli firmalar tarafından çözümleniyor.