Türkiye’nin gemi geri dönüşüm merkezi Aliağa güvenli mi?
Türkiye’de gemi geri dönüşüm sektörünün merkezi konumundaki İzmir Aliağa’da Raymond Croze isimli geminin sökümüne başlanması, bir kez daha sektöre yönelik çevrecilerin itirazlarını gündeme getirdi. Sökümü gerçekleştiren şirket tarafından hazırlatılan raporda, gemide asbest dahil yaklaşık 3 ton tehlikeli maddenin yer aldığı belirtilirken, sökümün mevzuatlara ve uluslararası standartlara uygun yapılacağı açıklandı.
Türkiye’de gemi sökümüne yönelik mevzuatın eksiklikleri olduğunu ve Bakanlık tarafından etkin denetim yapılmadığını savunan çevre örgütleriyse, sektörde yeni teknolojilerin uygulanması çağrısı yapıyor.
Zehirli asbest tartışması
Fransız bandıralı Raymond Croze isimli kablo döşeme gemisinin Aliağa’da sökülecek olmasına İzmirli meslek örgütleri, sendikalar ve çevre dernekleri karşı çıkmış ve vazgeçilmesi çağrısında bulunmuştu. Geminin tehlikeli madde envanteri raporunda 50 ila 100 ton asbest içerdiği iddia edilmiş ancak gemiyi satın alan Anadolu Gemi Söküm (AGS) Şirketi ise “geminin kendisinin 3 bin 597 ton olduğunu” söyleyerek sözkonusu iddiaların gerçeği yansıtmadığını dile getirmişti.
Tartışmalar eşliğinde İzmir’e gelen geminin söküm işlemleri Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan alınan iznin ardından başladı.
İnsan ve çevre sağlığına zararları
Ömrünü tamamlamış gemilerin sökümü yapılarak başta demir çelik olmak üzere birçok sanayiye hammadde sağlayan gemi geri dönüşüm sektöründe, Türkiye dünyada önde geliyor. Güney Asya ülkeleri Hindistan, Pakistan ve Bangladeş’in ardından Türkiye dördüncü sırada. Ancak sektörde iş kazaları, ölüm hızı oranları, çevre kirliliği, işçilerin asbest ve diğer zehirli maddelere maruz kalması ve tehlikeli atıkların yanlış yönetimi gibi eleştiriler de eksik olmuyor.
Türkiye’de sektörün durumuyla ilgili rapor hazırlayan, merkezi Brüksel’deki “NGO Shipbreaking Platform” (STK Gemi Söküm Platformu) Aliağa’da insan ve çevre sağlığını tehdit eden birçok soruna dikkat çekiyor.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan platformun Politika Sorumlusu Ekin Sakin, Türkiye’de Güney Asya ülkelerinin aksine daha gelişmiş “baştankara” söküm tekniği kullanıldığını ve Türkiye’nin yasal bir gemi söküm destinasyonu olduğunu belirtti. Ancak Sakin, “atık yönetimi, tesislerin operasyonel süreçlerine yönelik eksiklikler ve mevzuatın bunları tam anlamıyla tanımlamamış olması, aynı zamanda işçi sağlığına yönelik iyileştirilmesi gereken pek çok şey var” diyerek eksikliklere de dikkat çekti.
“Sorun, tehlikeli madde envanter raporunun hazırlanma aşamasından başlıyor”
2005 yılından bu yana güvensiz söküm faaliyetlerinin önlenmesi için küresel ölçekte faaliyetlerini sürdüren platform adına konuşan Sakin’e göre sorun, daha geminin sökümü için izinlerin alındığı aşamada geminin barındırdığı tehlikeli maddelerin ölçülmesinden başlıyor.
Sakin, “Tehlikeli madde atık envanter raporlarında numune alım eksiği var. Bu sebeple gemilerdeki tehlikeli maddeler tam olarak belirlenemiyor. Dolayısıyla belirlenemeyince söküm ve bertaraf usullerinde de eksiklikler oluyor. Bu da tabii tüm gemi söküm süreçlerini ve işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini etkiliyor. Dolayısıyla atık yönetimi başlı başına bir sorun diyebilirim” diye konuştu.
Çevreciler ve gemi sökümünü yapan firmalar arasında da tartışmalara en çok konu olan unsur, gemilerin ne kadar asbest ve diğer tehlikeli maddeleri barındırdığı. Çevre ve meslek örgütleri 2022’de Aliağa’da sökülmesi gündeme gelen Brezilya menşeili Sao Paulo gemisinin 900 ton asbest barındırdığını iddia etmişti. Dönemin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ise geminin 9 ton asbest barındırdığını açıklamıştı. Gemi, gelen tepkilerin ardından Türk karasularına sokulmamıştı.
Sakin, kamuoyunda bilgi kirliliğinin önüne geçilmesi için gemi söküm firmalarını daha şeffaf olmaya davet etti.
Mevzuat eksikliği
Türkiye’de gemi söküm yönetmeliğinin de eskidiğini söyleyen Sakin, “Tesislerin şu andaki operasyonel süreçlerini yansıtmıyor. Dolayısıyla bu yönetmeliğin güncellenmesi ve tesislerin tüm gemi söküm süreçlerinin bu yönetmelikte tanımlanması gerekiyor. Nasıl tehlikeli madde envanter raporunun oluşturulduğu, bunların sökümünün nasıl yapılacağı, numunelerin kim tarafından nasıl alınacağı ve tesislerin atıkları nasıl depolayacağı, bunların hepsinin yönetmelikte tanımlanması gerekiyor” dedi.
Sakin, Aliağa’da yıllar içerisinde tehlikeli atık döküm alanlarının genişlediğini tespit ettiklerini söyleyerek, “Uydu görüntülerinden mekansal bir analiz yürüttük ve bölgede tesislerin kullandığı belli döküm alanları gördük. Bu aslında atıkların doğru yönetilmediğine dair başlı başına bir kanıt. AB (Avrupa Birliği) raporlarında da tehlikeli maddelerin yönetimine dair çelişkiler görüyoruz. Bir tehlikeli atık doğru yönetilmediğinde ya da tespit edilmediğinde işçi bir gemiyi keserken o tespit edilmeyen tehlikeli atığa maruz kalmış oluyor. Onu solumuş oluyor ya da kıyafetine bulaşmış oluyor. Dolayısıyla bu da işçi sağlığını etkiliyor” dedi.
“Bölgede çok ağır bir kirlilik olduğu bilimsel olarak tespit edilmiş durumda”
VOA Türkçe’ye konuşan Sakin, çevresel bir değerlendirme ile tesislerin yeniden planlanması gerektiğini de vurguladı.
Platformun hazırladığı rapora göre Aliağa’da 1970’lerde kurulmaya başlayan gemi söküm tesislerinden 1993’ten önce faaliyete geçenler, Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) yönetmeliğinden de muaf tutulmuş. Rapora göre kapasite değişiklikleri ve tesislerin farklı şirketlere birden fazla kez devredilmesine karşın ÇED süreci Aliağa’da işletilmemiş durumda.
Sektörün çevre sağlığını tehdit ettiğini öne süren Ekin Sakin, “Bölgede zaten çok ağır bir kirlilik olduğu bilimsel olarak tespit edilmiş durumda. Yakın zamanda TÜBİTAK raporu var, Ege Üniversitesi’nin yürüttüğü bir araştırma var. Aynı zamanda son üç yılda çıkan AB raporlarında da tesislerde kirlilik olduğu, tehlikeli atıkların doğru yönetilmediği yazıyor” dedi.
Çevre Bakanlığı raporu da kirliliği ortaya koyuyor
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 2019 yılında ‘Ter-temiz Projesi’ (Tersanelerin Deniz Çevresine Olan Etkileri ve Temiz Üretim Tekniklerinin Belirlenmesi Projesi) kapsamında hazırladığı rapor da “bölgenin ve çevresinin ağır metaller, poli-aromatik hidrokarbonlar, TBT ve dieldrin gibi maddelerle yoğun bir s¸ekilde kirlendiğini” ortaya koyuyor.
Sakin, “Su kirliliği açısından da tesislerde atık su yönetimi çok önemli bir konu. Tesislerde bir atık su yönetimi yok. Çünkü atık su arıtma Aliağa’da yapılmıyor. Dolayısıyla burada biriken suların çoğunun denize gittiği tespit edilmiş durumda” diye konuştu.
“Sayıştay raporu da denetimsizliği gösteriyor”
Bakanlığın gemi söküm tesislerinde etkin denetim yapmadığını da savunan Sakin, “İşçilerle ve orada çalışanlarla pek çok görüşmeler gerçekleştirdik. Onların söylediği, bakanlık denetimlerinin aslında çok faydalı olmadığı ve aslında sahada pratikte bir denetim yapılmadığı yönünde oldu. Tesislerin her ne kadar AB raporları ve izin belgeleri olsa da bunların her zaman pratikte tesislerin durumunu yansıtmadığı raporlanmış durumda. Dolayısıyla denetimlerin şu an için durumu iyileştiren bir yönü olduğunu söyleyemeyiz” dedi.
Sakin, Eylül 2023’te hazırlanan Sayıştay raporunda da “Liman Başkanlığı’nın denetimlerinin kağıt üzerinde kaldığı ve söküm sürecinin takip edilmediğine” yer verdiğini de hatırlattı.
Aliağa yeni teknolojiyle yeniden planlanabilir mi?
Aliağa 1961’de “ağır sanayi bölgesi” olarak tahsis edilmiş bir ilçe. Gemi sökümün yanısıra demir çelik, petrokimya, enerji santralleri, kağıt, gübre gibi birçok farklı sektörden sanayi yatırımına evsahipliği yapıyor. Çevreciler bölgenin sanayileşmesinin giderek daha ciddi çevre ve sağlık sorunlarına yol açtığını savunuyor.
Gemi Söküm Platformu’ndan Ekin Sakin de bölgede çevre ve insan sağlığı için yeni teknolojilere geçilmesi gerektiğini söylüyor.
Sakin, “Şu an gemi söküm tesislerinin kullandığı bölge TOKİ’ye (Toplu Konut İdaresi) ait bir alan ve tesislerin kira sözleşmeleri var. Bu sözleşme 2026 yılında bitiyor. Bu, aslında bölgenin tekrar planlanması için bir dönüm noktası olabilir. Çünkü ya yeni kira sözleşmeleri başlayacak ya da bölge satışa çıkarılacak. Bu yeni dönemde de bölgenin tekrar planlanması, ÇED sürecinin işletilmesi ve bu planlamanın da yeni teknolojilerle, ‘kuru havuz’ dediğimiz izole bir alanda gemi sökümünün yapıldığı teknikle planlanması Aliağa’nın sürdürülebilir bir şekilde gelişmesi için çok önemli” dedi.
Aliağa’daki Raymond Croze gemisinin sökümünü gerçekleştiren firma ve Gemi Geri Dönüşüm Sanayicileri Derneği (GEMİSANDER) çevre örgütlerinin iddialarıyla ilgili olarak, VOA Türkçe’nin röportaj talebine olumlu yanıt vermedi.