Tersane işçilerinin zorlu çalışma koşulları
Zaten çok ağır bir meslek olan tersane işçiliği sıcak hava ile birlikte daha da zorlaştı.
Evrensel gazetesinden Eren Yüceboy ve Merve İlhan, tersane işçileri ile görüşerek zorlu şartları yazdı.
“Gemi sıcağı emiyor, hangar desen cehennem”
Kavurucu sıcaklarda alev topuna dönen gemilerde çalışan tersane işçileri, "Sıcaklar artıyor, sıcaklarla baş edebilmek adına herhangi bir önlem alınmıyor" diyor.
“Ölüyoruz... Mahvoluyoruz...”
“Artan sıcaklar tersanedeki çalışma koşullarını nasıl etkiliyor??” diye sorduğumuzda tersane işçilerinin üzerinde ortaklaştıkları ilk cevap bu şekilde oluyor. Sıcaklar artıyor, sıcaklarla baş edebilmek adına herhangi bir önlem alınmıyor.
Yirmi yıla yakın süredir tersanede çalıştığını belirten Serkan, gördüğü en çekilmez sıcakları yaşadığını ekliyor: “Her yıl sıcak olurdu ama bu yılın sıcağı daha beter ediyor insanı. İnsanı çalışamaz hale getiriyor. Adım atmaya mecalimiz kalmıyor bazen.”
Devletin ve tersane patronlarının sıcaklara karşı önlem alması gerektiğini ama bu önlemlerin alınmadığını söylüyor: “Devletin çeşitli kurumları havalar ısındığı zamanlarda uyarı yapıyorlar bazen. Belirli saat aralığında insanların dışarı çıkmamaları gerektiğini söylüyorlar. E biz günün en sıcak vakitlerinde çalışıyoruz. İnsanları dışarı çıkmamaları için tembihleyene kadar bizim için bir önlem alsana. Almıyorlar. Devlet de almıyor, patronlar zaten almıyor.”
Sorumluların alması gereken önlemi almamalarının sonucu olarak tersane işçileri de kendince kimi önlemlere başvuruyor: “Kimisi günde on litre su içiyor, kimisi en ufak boşlukta gölgeye kaçıyor, kimisi kafasını iki dakikada bir suyun altına sokuyor... Çözüm olmuyor ama. Nasıl olsun? Kafanı ıslatıyorsun, aynı anda gidiyor suyun serinliği. Kafana döktüğün suyla kafandan aşağı akan ter birbirine karışıyor. Tersanede sıcaklardan kaçmak mümkün değil yani. Gemi dediğin sıcağı emiyor sürekli. Hangar desen, cehennem.”
Yirmi yaşındaki Mustafa ise tersanede daha yeni. İlk yazını geçiriyor tersanede: “Buranın sıcağı memleketin sıcağına hiç benzemiyor. Diyarbakır’da 45 derecede çalıştığımı bilirim. Tersanedeki kadar zorlamıyordu. Kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Otur bir soluklan diyen, gölgeye geç dinlen diyen de yok. Ha babam çalıştırıyorlar. Soğuk sıcak dinlemiyorlar.”
DEĞİYOR MU?
Tersanenin kışı da zor yazı da... Peki bunca zorluğa rağmen ellerine geçen yevmiye zora katlandıklarına değiyor mu?
Mustafa, “Hiç değilse verdikleri para para olsa canım yanmaz” diyor. “İnsan zora katlanır. Niye katlanır? Mecburdur da katlanır. Biz de çalışmaya mecbur olduğumuzdan katlanıyoruz. Ama hiç değilse aldığımız yevmiye biraz fazlası olsa dersin ki ‘İş zor ama parası da iyi.’ Öyle bir şey de yok...”
Serkan ise tersanelerde ücretlere mutlaka zam yapılmasını söylüyor: “Hava sıcak da olsa soğuk da olsa tersane işi zor iş. Memleketin ekonomisi ortada. Manavın yanından geçerken meyvelere bakabiliyoruz anca, alamıyoruz. Bu da sadece benim yaşadığım bir şey değil. Sorduğum birçok arkadaşımın durumu aynı. O yüzden ücretlere mutlaka zam yapılması gerekiyor.”
*******************
Sıcaktan bayılan işçilere: "Kafadan aşağı su dök, çalış!"
"Tersanelerde gün boyu sıcağın altında çalışıyoruz. Yazın sıcaktan bayılan arkadaşlarımız var. Bir kova su dök kafadan aşağı, sonra çalışmaya devam."
Tuzla İçmeler Köprüsü’ndeyiz. Kaldırımların üzerinde oturan, ayrı ayrı noktalarda servislerini bekleyen, hemen köprünün üzerindeki büfeden poğaça-çaylarını almış kahvaltısını yapan tersane işçileri burada.
Gemi teknikeri olarak çalışan Servet, yazın tersanelerde çalışmanın giderek zorlaştığını ve bunun karşısında hiçbir önlem alınmadığını ifade ediyor. “Ben bir çıkıyorum gemiye, 8 ay yokum” diyor, “Nerede, nasıl, hangi şartlarda çalıştığım kimsenin umurunda değil. Bak şu an saat daha sabah 7, gölge yer arıyoruz. Tersanelerde ise gün boyu sıcağın alnında çalışıyoruz. Yazın sıcaktan bayılan arkadaşlarımız var. Bir kova su dök kafadan aşağı, sonra çalışmaya devam. Hastalanınca, gemiyi karaya mı yanaştırıyorlar sanıyorsunuz? Öylece çalışmaya devam ediyoruz. Varsa bir ağrı kesici gibi dolaplarımızda hep olan ilaçlardan onu içiyoruz işte.”
KİMİN CEBİ DELİK?
Tersanelerde yevmiyelere ara zam söylentisi olsa da yapmayacaklarını; bu söylentilerin tamamen kendilerini oyalamak için yapıldığını düşünen Servet, “Birilerinin ceplerinin dolmasını bekliyoruz ki sıra bize gelsin” diyor ve ekliyor:
“Evimizden, ailemizden uzakta çalışıyoruz. Bari, aldığımız paraya değse. Benim şu an bulunduğum yerlerde değil ama diğer tersanelerden temmuz zammının olacağına dair duyumlar alıyoruz. Ama bu tamamen oyalama taktiği. Zam falan yapmayacaklar. Sene sonu dediler, bizi de öyle bekletecekler işte. Bakanından milletvekiline maaşlarına zam geliyor, bize gelince ‘yıl dönümü’. Vallahi bizim cebimiz fakirlikten delik, onlarınki doymamaktan. Kefenin cebi yok iyi ki. En azından hayat bizim de yüzümüze gülecektir elbet bir gün.”
MECBUR OLMASAM TERSANEDE ÇALIŞIR MIYIM?
Çındemir Tersanesinde yemek dağıtımı yapan bir kadın emekçi ile karşılaşıyoruz. Geçim derdi iyice baş gösterince çalışmak zorunda kalmış: “Valla kızım, ben hayatımda daha önce hiç çalışmadım. Eşim vardı, çocuklarım küçüktü ama geçiniyorduk bir şekilde. Eşimi kaybedip, çocuklar da okula başlayınca geçinemez olduk. Ev kira, borçlar aldı başını gitti. Mecbur iş bulmak zorundaydım. Hayat sigortası falan inan kendim umurumda değil. Tek derdim; çocuklarımın karnı doysun, onlar kendi hayatlarını kurabilsin diye. Yoksa bu eziyet çekilmez...”
BUNLARA GÜVEN OLMAZ!
Tersan Tersanesinde çalışan Eyüp ise ‘Ara zam yapılacak’ diye duyum aldığını söylüyor. Ancak, “Bunlara güven olmaz” diyor: “Hep aynı oyun. Yaptıklarında 5 kuruşu bile 3 kuruş yaparak veriyorlar. Bu sene de zaten ara zam yok dediler gözümüze soka soka. İstedikleri kadar söylesinler. Belli ki zam olmayacak. Hadi oldu diyelim. ‘Biz yaz kış demeden çalışsak ne olur? Gene kalan 3’ün hesabını kendileri yapacaklar. Bize de parayı sadece koklatacaklar kardeşim.”
BARET’E BAKINCA…
Tersan Tersanesi aynı zamanda Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu listesinde. Tersane işçilerin gazetesi olan Baret’in; Tersan Tersanesinin artan kârı karşısında tersane işçilerinin nasıl bir yaşam sürdüğünü anlattıkları afişe bakıyoruz birlikte. Rakamları okumaya çalıştıkça, Eyüp ağabeyin öfkesi artıyor, gözleri büyüyor oturduğu korkulukların üzerinde.
“Tam da bunu diyorum işte. Bize gelince 3-5. Kendilerine gelince milyonlar, milyarlar. Değişmesi lazım artık bunun. Bir şeyler yapmamız gerekiyor, evet...”
"ARTIK TEK MAKİNEYE DEĞİL İKİ MAKİNEYE BAKIYORUZ"
Metal işçisi - İstanbul
Merhaba. Ben 26 yaşındayım. Tuzla’da bir fabrikada çalışıyorum. Fabrikamız dışarıdan iyi gözüküyor ama içi kötü. Fabrikada müdürler, amirler kendilerine göre işçi seçiyorlar. Bir dedikodu yayıyorlar, yapmadığımız bir şey yaptı sayılıyor. O yüzden ortamı çok kötü. Böyle olunca da kimse kimseye güvenmiyor. Herkes kendi yaptığı işin beğenildiğine ya da beğenilmediğine bakıyor.
İşin sonunda ise önceden tek CNC makinesine bakarken şimdi iki makineye bakar olduk. Artık tek makine için değil, iki makine için de sayı baskısı yaşamaya başladık. Hedef sayılar ile canımızı çıkarıyorlar her gün. Yemekleri kötü, fabrika sıcak, etraf toz içinde... Böyle bir ortamda her gün daha fazla eziyet ediyorlar bize. Ama tabii bu ortam, fabrikada ne olarak çalıştığına göre değişiyor. İşçi olarak çalışıyor, vasıfsız işler yapıyor ve yönetimden sizi kollayan biri yoksa 16 saat arkası kesilmeyen mesailer ile işte onca saat o gürültüyü, sıcağı, tozu dumanı çekerek köpek gibi çalıştırılır, ay sonunda da işte sadece karnını doyuracak parayı alırsın. Bir işi yanlış/eksik yaptığında ya da herhangi bir tartışmaya girdiğinde ise ‘Acaba kovulacak mıyım??’ korkusuyla yaşarsın. Benim fabrikamın ortamı böyle anlayacağınız. Böyle bir ortamda çalışarak hayata tutunmaya çalışıyorum, çalışıyoruz.