Asbestli gemilerde ölümüne çalışma!
Aliağa Gemi Söküm İşletmeleri’nde çalışan işçiler, gemilerde bulunan asbestten dolayı kanser riskiyle karşı karşıya. Gemilerin ısı yalıtımında kullanılan asbest, dünyanın birçok ülkesinde yasak. Asbestten dolayı sadece Bangladeş, Pakistan gibi ülkelerle Türkiye’de gemi söküm işlemleri yapılıyor.
Yaklaşık 25 yıllık gemi söküm işçisi olan Aslan Çoban’ın anlattıkları, Türkiye’deki işçilerin halini ve patronların resmen “cinayet” işlediğini gösteriyor. 2009’un Ocak ayında hastalandığını fark eden Aslan Çoban, o günden bu yana hastane hastane dolaşıyor. Şu an tepecik Göğüs Hastanesi’nde akciğer kanseri teşhisi ile kemoterapi tedavisi gören Aslan Çoban, yaşadıklarını bizimle paylaştı.
Çoban, rahatsızlığını fark ettiği zamanı şöyle anlattı: “Ocak ayında belirtiler çıktı. Çalışıyordum, dinlenmek için arkama yaslandığımda bir şey battı ciğerimin altında. Anlamadım o zaman, üşüttüm sandım. Sonra başka belirtiler çıktı, hastaneye gittik. Tepecik Göğüs Hastanesi’ne gittim ilk başta. Orada kanser teşhisi koydular. Sonra 9 Eylül Üniversitesi Hastanesi’ne gittim. Orada da aynı şeyleri söylediler. İnanamıyor insan. Emin olmak için İstanbul’a gittim. İstanbul’da Maltepe Üniversite Hastanesi’ne ve Süreyya Paşa Hastanesi’ne gittim. En son doktor, ‘Amca, böyle dolaşıp da yorma kendini. İlk teşhis doğru, o doktorlara güven sen’ dedi. Geldik tedaviye başladık.”
ZARARINI ÇEVRECİLERDEN ÖĞRENDİK
55 yaşında olan ve tam 25 yıldır gemi söküm işletmelerinde çalışan Aslan Çoban, hastalık kendini iyice gösterinceye kadar bu işi sürdürmüş. “Bilfiil ‘84’ten bu yana gemi söküm işçisiyim. O zamanlar Çukurova’nın gemi söküm şirketi vardı. Orada başladım. Sonra değişik firmalar geldi buraya, hepsinde de çalıştık” diyor.
Hastalığının en büyük sebebinin, çalıştığı ortamdaki asbest maddesi olduğunu düşünen Aslan Çoban, “Biz asbest nedir bilmezdik. Elimiz yağ olunca elimizi asbestle silerdik, yağı çıkarmak için. Sonra yıkardık. Son 2-3 senede öğrendik zararlarını. O da çevrecilerin eylemleriyle gündeme geldiği için. Asbest asbest deyip duruyorlardı. Neymiş derken elimizi sildiğimiz şey olduğu ortaya çıktı. Bize eldiven bile vermezlerdi bundan önce. Öyle bir ortamda çalışırdık ki borulara vurunca tepemizden aşağı dökülürdü. Bizi uyaran, bilgilendiren olmazdı” sözleriyle anlatıyor, en az asbest kadar öldürücü olan vahşiliği.
PATRONLAR BİLE BİLE YAPIYOR
İşçileri bile bile ölüme gönderen bu patronların durumu için “kaba”, “cahil”, “umursamaz” demek büyük saflık olur. Çünkü Gemi Söküm İşverenleri Derneği adıyla örgütlü olan patronları pek çok sendika, çevreci grup defalarca “zorlayarak” uyardı. Ama Aslan Çoban’ın anlattığı gibi onlar bu konuda bir şey yapmadı: “İşverenlerin kulübü var. Orada sempozyum düzenlediler asbest konusunda, ama işyerlerinde hiçbir uygulama yoktu. Çevrecilerin baskılarına karşı göstermelik şeylerdi. İşveren kulübü bir çuval asbest çıkarıyor bir gemiden, sonra, ‘temizledim, çalışmaya devam’ diyor. Gemide asbest öyle çok ki kolay kolay temizlenmez, günlerce tazyikli suyla yıkamak lazım her yeri. Öylece atamazsınız da; toplayıp imha edilmesi gerek. Bunların hepsi masraf onlar için. Tam temizlemiyorlar ama temizlenmiştir raporu almayı beceriyorlar her seferinde.”
YA AÇLIK YA ASBEST!
İşçilerin asbeste karşı duyarsızlığının sebebi ise şu: Açlık! İşinden olacağını düşünen işçiler, duruma sessiz kalmaya devam ediyor: “İşçiler, ‘Buranın asbesti temizlenmemiş ben girmem’ diyemiyor. Dediğinde işten çıkarılacak, işsizlikle boğuşan bir başkası gelip girecek, kendisi de işsizlikle boğuşacak. Haklarını savunacak sendikası yok ki. Asbest değil hiçbir şeye itiraz edemiyorlar.”
İki sefer sendika mücadelesi vermişler ama başarılı olamamışlar. Çoban, bunun nedenini şöyle anlatıyor: “Hem yalnız kaldık, hem iyi anlatamadık.”
Gemi sökümde her şey hayati tehlike barındırıyor. Çoban, şunları söylüyor: “Bir seferinde sendika mücadelesi verdiğimiz bir zamanda galvanizli bir gemi gelmişti. Galvanizli gemi en kötüsüdür. Şalamayla keserken 1 saatte zehirlenirsin. Onu sökerken gaz maskesiyle çalışmak lazım. İşte orada çalışan arkadaşlar söküme dayanamıyor, kaçıyor hepsi de. Biz, ‘Kaçmayın örgütlenelim’ dedik ama olmadı.”
SENDİKA İÇİN MÜCADELE EDERİM
Örgütlenmenin önündeki en büyük engellerden birinin de kesintili çalışılması olduğunu söylüyor Çoban. “Gemi gelir, 2-3 ayda bozarsın, gemi bitince işçilere paydos derler. Ama o şirket hep ordadır oysa. Tekrar gemi gelir, seni tekrar işe alır. Gemi olmadığı zaman sigorta yok, ücret yok, yemek yok, hiçbir şey yok. Ama çıkarılmış gösterildiğimiz şirket var ve orada” diyen Aslan Çoban, karşılaştıkları zorlukları anlatıyor. Sözlerinin sonunda, kendini bu hale getiren çalışma koşullarına ve onu bu koşullara mahkum edenlere öfkesini, “Eğer tekrar sendika mücadelesi başlasa bu halime rağmen tekrar giderim, çalışırım, mücadeleye girerim” diyerek ifade ediyor. Aslan Çoban için kanserden daha büyük bir acı sendika mücadelesinin yarım kalması, en büyük hak olan “yaşama hakkı” da dahil birçok hakkını patronlara bırakılıyor olması.