'Denizcilik sektörünün kabiliyeti uçak gemisi yapmaya yeterli'
Savunma Sanayii Müsteşarı İsmail Demir, denizcilik sektörünün mevcut kabiliyetinin bir uçak gemisi yapmaya yeterli olduğuna işaret ederek, "Yeni tip denizaltı projemiz devam ediyor. Milli denizaltı tasarımı planlarımız var. Uçak sistemlerinin daha da değiştirilerek bir jet eğitim uçağı, HÜRKUŞ'un daha ileri versiyonları gündemimizde devam edecek şeyler. Bu anlamda proje çok. Projelerin önemli bir kısmında yine hava ve füze sistemleri, inşallah gelecekte kendi uydumuzu da kendi sistemlerimizle uzaya göndermeyi düşünüyoruz"dedi.
Demir, AA Finans Masası'na konuk oldu ve gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
IDEF ve savunma sektörünün geldiği noktaya ilişkin soru üzerine Demir, IDEF'in dünyada önde gelen savunma sanayi fuarlarından birisi olarak öne çıktığını belirterek, bu nedenle söz konusu fuarda bir gövde gösterisi yapmanın önemli olduğunu söyledi.
IDEF'te yeni ürünlerin de sergilediğini, firmaların ve ürünlerin bir gelişim içinde olduğunun ortaya konulduğunu anlatan Demir, "Bu anlamda Türkiye savunma sanayisi alanında 'varız' demenin bir aşamasını daha gerçekleştirmiş olduk. Bir anlamda hem kendi derinliğimizi göstermek hem de bu anlamda bir algı oluşturmak açısından önemli bir adım oldu." değerlendirmesinde bulundu.
'Teknolojik ve kritik kalemlerde dışa bağımlılık mümkün olduğunca azaltılacak'
Teknoloji anlamında ürünlerde dışa bağımlılık derecesinin önemli bir unsur olduğuna işaret eden Demir, özellikle teknolojik, kritik kalemlerde dışa bağımlılığın mümkün olduğunca azaltılmasını istediklerini vurguladı.
Türkiye'nin savunma sanayisi alanında zaman zaman engellemeler ve ambargolarla karşı karşıya kaldığı belirtilerek, bu duruma karşı ne tür tedbirler alındığının sorulması üzerine Demir, kamuoyu açısından hassas olması nedeniyle ambargonun fazla ses getiren bir konu olduğunu söyledi.
Şirketlerin, ülkelerin birbirleriyle savunma alanında da son derece ilişkili olduğuna işaret eden Demir, şunları kaydetti:
"Gündeme getirilen ambargo veya kısıtlamaların sayısı diğerleriyle kıyaslandığında çok fazla değil. Bu program gündeme geldiğinde de bizim için de çok fazla dert değil. 'Bu biraz zaman alır ama yaparız' diyerek herhangi bir kısıtı olan kavramda, çok sorun etmiyoruz. Hatta bazıları bizim için teşvik ya da uyarı anlamına da gelebiliyor. Bu konu aslında bizim gündemimizde ciddiyet taşıyan, 'Böyle olursa ne olur? olmasın' dediğimiz bir konu değil. Tabii ki olmasın, ülkeler ve firmalar arasındaki ilişkiler düzgün gitsin. Çoğu belli bir algı oluşturmaktan kaynaklanan unsurlar olmasın ama olduğu zaman da çok da dert değil. "
'Savunma sanayi sektörünün sürdürülebilirliği açısından ihracat önemli'
Suudi Arabistan'ın MİLGEM Projesi kapsamında üretilecek gemilerin alımından vazgeçtiği yönündeki iddiaların sorulması üzerine Demir, ihracatın çok önemli bir konu olduğunu, bunun savunma sanayi sektörünün sürdürülebilirliği açısından da önemli olduğunu söyledi.
Bu konuda sonuç almanın kolay ve hızlı olamadığına işaret eden Demir, çok sabırlı olmak gerektiğini söyledi.
Demir, "Sadece ATAK ve MİLGEM özelinde değil, aslında bir dizi ürünümüzün ihraç potansiyeli var. Çeşitli füzelerimizin, insansız hava araçlarımızın, çeşitli elektronik sistemlerimizin vs. Bunun yanı sıra bazı ülkelerle ortak şirket kurmak ve ortaklık oluşturmak gibi bir çabamız da var. Yani ihracat konusuna geniş kapsamlı yaklaşıyoruz. Biz teknoloji transferi ve ortak teknoloji geliştirme konularında konuştuğumuz ülkeye çeşitli kısıtlar getirmeden, kazan-kazan ilkesini öne çıkararak, bir öneri sunuyoruz" ifadelerini kullandı.
"MİLGEM'in devam edeceği yönünde bir duyum var"
ATAK ve MİLGEM özelinde gerek Pakistan gerek Suudi Arabistan'la yakın temasların devam ettiğini bildiren Demir, "ABD-Suudi Arabistan arasındaki ilişkinin ve son anlaşmanın bize yansıması şu ana kadar olumsuz olmadı. Bizim projemiz ile ilgili karşı taraftan herhangi bir olumsuz dönüş olmadı. Tam aksine projenin devam ettiği ve devam edeceği yönünde bir duyum var, hatta dün de doğrudan bir mesaj var" dedi.
Demir, Suudi Arabistan ile ABD arasındaki ilişkiye yönelik de şu değerlendirmelerde bulundu:
"Suudi Arabistan'da bir teknoloji transferi oluşturmak ve yatırım yapmak.. Onlarla 2-3 seneden beri çok yakın görüşüyoruz. Orada şu anda ASELSAN'ın iki tane ortak şirketi var. Başka şirketlerimiz oluşmak üzere. Bu ilişki devam ediyor. Hatta savunma sanayi yapılanması ile ilgili olarak da önemli şekilde fikir alışverişinde bulunduk. Onlar da önemli yeni yapılanma içerisinden geçiyorlar. Bu sırada oluşacak teknoloji transferi, tesis kurulumu ve insanların eğitilmesi gibi kavramlarda bizim çok önemli bir rol oynayabileceğimizi, buradan önemli bir pay alabileceğimizi düşünüyorum. O açıdan olumlu yönden bakıp, bu anlamda 'bunu beklerken, ABD ile ilişki kurup da şunu aldınız, bu negatif bir şeydir' diye asla yaklaşmıyoruz. Bunun aksine pozitif getirileri olacağını ve bu anlamda iki ülkenin yine iş birliğini artırarak, oluşan iki, belki üç taraflı sinerjinin herkese kazanç sağlayacağını düşünüyoruz."
Demir, "İki ürünle ilgilenen başka ülkeler var mı?" şeklindeki soruya karşılık da farklı ülkeler olduğunu, ayrıca önemli ürünlerle ilgilenen ülkelerin de bulunduğunu söyledi. "Türkiye, bir savunma sanayi ihracatçısı olarak dünyada yer tutmuş bir ülke değil." diyen Demir, şöyle devam etti:
"Sizin herhangi bir ülkede pazarlama faaliyetlerinde bulunduğunuzda, karşınızda on yıllardır o ülkelerde ürün satan, pazarlama yapan, falanca ürün denilince marka olarak o firmanın akla geldiği kavramlarla karşı karşıyasınız. Bazı ülkelerde olduğu gibi sizin ürününüz gündeme geldiğinde, 'adı hiç duyulmamış ürüne gidiyor bu ülke' deyip, hatta o ülkenin karar vericileriyle ilgili şaibe oluşturmaya çalışacak kadar bir bel altı çalışma durumu olabiliyor ama bunlar olacak. Bunlar beklemediğimiz şeyler değil ama hepsine karşı yorulmadan, yılmadan devam edeceğiz."
İlişkileri sürekli canlı tutacak, alınganlık göstermeden meselenin üzerine her boyutta gidilmesi gerektiğine işaret eden Demir, devletin bütün kademelerinin de savunma sanayisi içerisinde aktif bulunmasının önemine değindi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere devletin bütün kademesinden büyük destek gördüklerini dile getiren Demir, Erdoğan'ın bütün gezilerinde savunma sanayisinin, temasta bulunulan ülke devlet başkanlarıyla gündeme getirdiği konuların başında geldiğini ifade etti.
'S-400 görüşmeleri devam diyor'
Savunma Sanayii Müsteşarı İsmail Demir, Rusya ile çeşitli sistemlerle ilgili görüşmeler ve çalışmaların devam ettiğini belirterek, "S-400 de bunun bir parçası. Aslolan, bence kamuoyunun takip etmesi gereken milli sistemimizin akıbeti ve süresi" dedi.
Rusya'dan S-400 hava savunma sisteminin temini konusunda son durumun ne olduğunun sorulması üzerine Demir, projenin devam ettiğini söyledi.
Bu konuda milli girişime devam ettiklerini ancak bunun belli bir süre alacağını ifade eden Demir, bu sırada da çeşitli iş birliklerine açık olduklarını belirtti. Demir, "İş birliğine açığız dediğimiz konularla ilgili olarak görüşmelerimiz çeşitli şirketlerle devam ediyor, bu kesilmedi. Bu aşamada S-400 meselesi gündeme geldi. Kamuoyu S-400 meselesine aşırı kilitlendi diye düşünüyorum ama hava savunma bizim milli projemiz. Çeşitli sistemlerle ilgili görüşmelerimiz, ortak çalışma taleplerimiz ve çalışmalarımız devam ediyor. S-400 de bunun bir parçası. Burada da somut neticeler çıktığı zaman biz konuşmak isteriz. Şu anda somut neticeleri bekleyin derim. Aslolan, bence kamuoyunun takip etmesi gereken milli sistemimizin akıbeti ve süresi. Biz buna konsantre olduk ama diğer tercihleri de sürekli değerlendiriyoruz." diye konuştu.
Demir, hava savunma sistemlerinin milli imkanlarla yapılabileceğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"Bunun süresi önemli. İş birliği niçin dikkat çeken bir konu? Süreyi kısaltma açısından. Hava savunma katmanlı bir olay. İki tane projemiz devam ediyor. Burada oluşturulan bilgi ve birikim, uzun menzilli hava füze savunma sistemlerinin anahtarını teşkil edecek. Aslında bu katmanlı sistemle çalışma devam ediyor. HİSAR sistemleri bunun bir alt yapısını teşkil ediyor. Ürün de katman katman, kademe kademe gelişerek gidecek. Dünyada da hava savunma sistemi dediğinizde tek bir üründen bahsetmiyorsunuz. Bizimkini bir yolculuk olarak görün. Bu yolculukta birinci, ikinci ve üçüncü aşamaları bitirmeye yakınız. Dördüncü aşamadan konuşuyoruz. Dördüncü aşama iş birliğiyle daha hızlı olur. İşin maddi boyutunda da masraf paylaşımı olacağı için daha hızlı olur."
"Denizcilik sektörünün kabiliyeti uçak gemisi yapmaya yeterli"
Envanterdeki ürünlerle ilgili bilgi veren Demir, yeni projelere ilişkin de açıklamalarda bulundu.
Demir, ATAK helikopterlerinin 21'incisinin hizmete girdiğini, ilkiyle sonuncusu arasında önemli farklar bulunduğunu belirterek, gelişim sürecinin devam ettiğini söyledi.
Geliştirilmekte olan ürünlerin kendi içinde bir olgunlaşma safhası bulunduğuna işaret eden Demir, öncelikle ürünlerin niteliklerinin artırılmasının önemli olduğunu ifade etti.
Demir, çeşitli akıllı ve robotik sistemlerin sahada olmasını öngördüklerini dile getirerek, bu kapsamda radar ve elektronik harp cihazlarının çok önemli olduğunu belirtti.
Deniz sistemlerinde yeni projelerinin olacağını bildiren Demir, kendilerine uçak gemisine ilişkin bir talep olmadığını ifade etti.
Demir, denizcilik sektörünün mevcut kabiliyetinin bir uçak gemisi yapmaya yeterli olduğuna işaret ederek, "Yeni tip denizaltı projemiz devam ediyor. Milli denizaltı tasarımı planlarımız var. Uçak sistemlerinin daha da değiştirilerek bir jet eğitim uçağı, HÜRKUŞ'un daha ileri versiyonları gündemimizde devam edecek şeyler. Bu anlamda proje çok. Projelerin önemli bir kısmında yine hava ve füze sistemleri, inşallah gelecekte kendi uydumuzu da kendi sistemlerimizle uzaya göndermeyi düşünüyoruz" şeklinde konuştu.
"Anahtar kelime, minimum bağımlılık veya tamamen bağımsızlık"
İsmail Demir, söz konusu projelerde üretimde yerlilik oranıyla ilgili soru üzerine de şunları kaydetti:
"Yerlilik oranında 'hedef yüzde 100' diyeceğiz ama dünyanın gerçeklerini de unutmamak gerekiyor. Yüzde 100'ü zorlayarak maliyetleri de artırmanın bir anlamı yok. Burada teknolojik kritiklik bizim için önemli. Teknolojik açıdan bizi dışarıya bağlayacak, sıkıştığımızda almamızın zor olacağı çok önemli malzemeler, ürünler ve teknolojilerin mutlaka yerli olması gerekiyor. Mesela Türkiye'de şu anda çok geniş ölçüde çip üreten bir tesisimiz yok. Çipte yabancı bağımlılığınız var. Şimdi bu bağımlılık sizi nereye kadar götürür, bunun analizini yaparak en azından kritik çiplerin üretileceği bir tesisin olması konusunu gündeme alabilirsiniz. Yerliliğin alt kırılımlarına baktığınızda bu oran düşebilir ama oranın sayı olarak düşmesi ve yükselmesinden çok biz teknolojik kritiklik açısından konuyu değerlendiriyoruz. Hedefimiz yüzde 100 olsa da yüzde 100'ün gerçekleşmesi durumunda da maliyet etkin olmayacağını biliyoruz ama anahtar kelime burada minimum bağımlılık veya tamamen bağımsızlık."
Güç Grubu Geliştirilmesi Projesi devam ediyor
Güç Grubu Geliştirilmesi Projesi'nde garantör konusunun projeyi daha hızlı götürmek, tecrübesi olan kişi veya şirketlerle çalışarak riski azaltmak anlamında bir şart olduğuna dikkati çeken Demir, ilk projede de görüldüğü gibi bu desteğin bulunamadığı durumda maliyet ve sürenin arttığını anlattı. Demir, garantör kullanmak şart olmasa bile projenin belli sürede yerine getirilmesi için kaçınılmaz bir unsur olabileceğini söyledi.
Demir, ihaleye en kısa sürede çıkacaklarını vurgulayarak, "Şartname benzer unsurlar içerecek ama içerisine, motorun bir dizi destek unsur ve aksamları var, bu aksamın da beraberinde geliştirilmesi gibi bir kavram ekleyeceğiz çünkü motorun ve transmisyonun tek başına yapılması, diğer aksam olmadan pek bir anlam ifade etmiyor. Yeni ihale alt bileşenlerin de geliştirilmesini içerecek. Burada kolaylaştırıcı olmak istiyoruz, zorlaştıran şartlar varsa bunu firmalarla konuşup, sonuç odaklı olarak gitmelerini sağlamak istiyoruz" diye konuştu.
"Yerli motor konusunda firmalar epey çaba gösteriyor"
Yerli motor üretimi stratejisine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Demir, "Motor konusunda Türkiye maalesef uzun yıllardır adım atmadı. Tabii bu da manidar. Daha 60'ların sonunda, 70'lerin başından beri otomobil üreten bir ülkede motorun olmaması ilginç bir olay ki motor yüzyıllar öncesinin teknolojisi" ifadesini kullandı.
Bu bağlamda tank motoru hedefleyen bir motor projesi başlattıklarını hatırlatan Demir, firmaların bu konuda epey çaba gösterdiğini anlattı.
Demir, fiyat ve süre açısından ilk başlarda oluşan şartların değişmesi nedeniyle güç grubu geliştirme ihalesini mecburen iptal etmek zorunda kaldıklarını ama yeni bir ihaleye gideceklerini belirterek, şöyle konuştu:
"Burada şunu unutmamak gerekiyor. Bu tür geliştirme projelerinin tek bir kaynaktan yürütülmesi riskli. O açıdan motor projesi gündeme geldiğinde birden fazla kaynakla yürütmek, birden fazla sorumluyla yürütmek daha akılcı bir olaydı. Bunu biz sayın Cumhurbaşkanı'mız başbakan iken icra komitesine katıldığında konuştuk ve kendisi bunu son derece destekledi. Ancak yine devletin kendi kuralları içinde bir projenin iki ele yaptırılması gibi tartışmalar bunu biraz baltadıysa da biz yine de ikinci bir motor projesini aslında biraz geç olsa da başlattık. Motor projesi iki kanaldan yürüyecek, başarı şansını riske atmamak üzere bu süreçte de biz gereken desteği vereceğiz."
"Jet motoru geliştirme süreci devam ediyor"
Herhangi bir ürün geliştirme sürecinde sanayicinin kendi yetkinliklerine bakıp, teknik destek sağlayıcı arayışına girdiğini ifade eden Demir, sanayicinin işin teorisinden başlayarak bir araştırma yapıp, mevcut kaynakları kullanıp, oradaki tecrübeyi aktararak yola çıkma konusunda bir iştahsızlığı olduğunu dile getirdi.
Demir, bu durumun "hız endişeleri"nden kaynaklandığını aktararak, şunları söyledi:
"Daha önce bu tecrübelerden geçmiş, belli bir seviyeye gelmiş kişiler veya şirketlerle çalışmak daha pratik ve hızlandırıcı bir olay. Onun için o tercih ediliyor. Burada projeyi yürütürken bir yabancı teknik destek sağlayıcılarla çalışmaları mümkün, bu hızlandırma açısından iyi olur ama bir taraftan da meseleyi araştırma boyutunda içselleştirerek ve neyin, nasıl olduğunu tam kavrayarak bir tasarım sürecinin geçirilmesi şart. Bunda da bizim desteğimiz sürekli var, hem Ar-Ge birimimiz hem sanayileşme birimimiz bu konuda şirketlerimize, ulaştırma kurumlarımıza destek veriyor."
Teknoloji transferiyle gerçekleştirilen ürünlerin çok fazla içselleştirilemediğine ve kaynağına bağlı kaldığına dikkati çeken Demir, yeni bir teknoloji geliştirme girişiminin daha uzun soluklu ve daha inovatif olduğunu, uzun vadede teşvik edilmesi gerektiğini ifade etti.
Demir, havacılık sektöründe de jet motoru geliştirme sürecinin devam ettiğini bildirerek, "Bir taraftan da pistonlu motor ve transmisyon ve aktarma sistemleri geliştirme projelerimiz devam ediyor. Bunların hepsi aslında teknolojinin peşinden, arkasından koşmak gibi bir olay. Arzumuz biraz daha önden gidecek konuların daha hızla gündeme gelmesi. Bugün klasik içten yanmalı bir motorla yürüyen tankın yanında daha başka tahrik sistem önerilerini çalışmak, bunu desteklemek bizim öncelik verdiğimiz konulardan biri" dedi.
"Her muharebe ortamı önemli tecrübeler oluşturuyor"
Fırat Kalkanı Harekatı ve meskun mahalde verilen terörle mücadele sonrası oluşan tecrübelerin projelere yansımasının nasıl olacağının sorulması üzerine de Demir, her muharebe ortamının önemli tecrübeler oluşturduğuna dikkati çekti.
Demir, mücadelelerde, meskun mahalde atış noktalarının tespiti, insan hayatını tehlikeye sokmayacak insansız hava araçları gibi sistemler oluşturulması, o mahalde mücadele eden askerler ve polislerin kendilerini koruma sistemlerinin etkinliği, araçların durum farkındalığını artıracak tedbirlerin alınması, çeşitli kamera ve görüntü sistemlerinin yeni teknolojiler kullanılarak daha etkin hale getirilmesi gibi bir dizi kavram bulunduğunu ifade etti.
Günümüzde düşman ile mücadelede yeni metotların çok önemli olduğunu belirten Demir, şöyle devam etti:
"Asimetrik bir durum ile karşı karşıyasınız. Genel ordu ve silahlı kuvvetler yapılandırmanız klasik bir savaşa göre olur genel strateji olarak ama Türkiye'nin içinden geçtiği dönemlerde yeni metotların bulunması, bu asimetrik ortamlarda, tuzaklı ortamlarda düşmanınızın çok sinsice, gereğinde sivil alanları kullanarak saldırabileceğini ve bu arada sivillere zarar vermeden mücadele yürütmeyi öğrenmeniz gerekiyor. Bu konuda silahlı kuvvetlerimizin ve polisimizin mücadelesinin çok takdir edilecek tarafları var. Mücadele sırasında her zaman sivillerin zarar görmemesi için azami dikkat gösterilmesi söz konusu. Kuvvetlerimiz kendilerini riske attılar, şehit verdiler ama özellikle siviller zarar görmemesi için çok çaba gösterdiler. Onun için bu mücadele sırasında dost düşmanı iyi ayırt edecek, farkındalığı artıracak, korunmayı maksimumda tutacak ve insanı minimum riske atacak sistemler öne çıktı."