Bir Feribot Hatırası
2003 Aralık’ta özel bir kursta 7.02’ye başladım. Kurs Haziran’da bitti ama YDO’da çıkan problemlerden dolayı Temmuz sınavları iptal edilip Eylül’de ilk defa Tüdev’de yapıldı.
Kurstaki arkadaşlardan biri 2003 yazında bir yolcu gemisinde çalışmış ve kış boyunca Tuzla’da yatan gemiye haftada iki gün gidip 800 milyon maaş alıyordu. Tek gemili şirketteki tek çarkçı olduğundan kış boyunca gemiye iki de yağcı vermişler ve benim arkadaşa sen yaza kadar Makinenin bütün bakımlarını yap, yazın sorun yaşamayalım demişler.
Tam da sınavın iptal edildiği sıralarda bu arkadaş gemiyi sefere hazırlıyordu. Sınav iptal edilince kursun iki başarılı öğrencisi olarak beni ve Hayrettin’i telefonla aradı. Eylül’e kadar 2 ay Çeşme-Brindisi çalışacağız, şirket beni ikinci gösterecek siz de 3. ve 4. olursunuz, maaş 1500 + ikramiye, hem de yolcu gemisi görürsünüz dedi.
Hayrettin ile bir başka ortak yanımız da evlendikten sonra ilk defa gemiye çıkacak olmamızdı. Eşlerimize gemi 3 günde bir Türkiye’ye geliyor, ara sıra seni de sefere götürürüm, yolcular arasında canın da sıkılmaz, zaten iki ay sürecek diyerek izin koparmaya çalışacaktık.
Bu duygular içinde gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra bir temmuz günü Tuzla’dan gemiye katıldık. O da ne gemi değil tabut. 67 Alman yapımlı, İtalya’da 1 yıl terk edildikten sonra geçen yıl getirmişler ama ne klima çalışıyor ne de bi başkası. Ana makineyi test ediyoruz her taraftan yağ fışkırıyor. Dizelde test ettiğimizden F/O a geçince başımıza nelerin geleceğini bilmiyoruz.
Bir Temmuz akşamında armatörün de katılımıyla bir koç kurban edilerek Çeşme’ye uğurlandık. Römorkörle Tersaneden çıkarıldıktan sonra kaldık kendi başımıza. Makinelere yol vermeye çalışıyoruz ama egzozlar fırlıyor. Dakika başı bir yerler patlıyor. F/O a geçtik Yakıt dönüş devreleri, muhtemelen nalburlarda satılan taharet hortumlarıyla yenilediklerinden sıcaklığa dayanamadı hepsi patladı.İki defa Marmara’da bir de Ç. Boğazında servis motorundan yedek parça ikmali yaptık. İçimden bu gemiyle bırak insan taşımayı tavuk taşımak bile katliamdır diye geçiriyordum.
Gemi, sahibinin kimliğinden dolayı medya ve o hatta çalışan diğer gemi sahipleri tarafından sürekli takip altındaydı. Akşam Marmara’da bir arıza yaşıyorduk sabah Vatan ve Posta gemiyi manşete çıkarıyordu ve ben acaba içimizdeki 50-60 personelden hangisi köstebek diye geçiriyordum.
Velhasıl üç dört gün sonra Çeşmeye varabildik. Burada da 2-3 defa yedek parça geldi. İki gün demirden sonra Gece 03.00 civarı ben uyuyordum rıhtıma yanaşmışız. Araba ve yolcu almaya başlamışlar. 06.00 gibi yataktan fırladım. Gemide kıyamet kopuyor. 800 yolcu 200 araba kapasiteli gemiye –tam hatırlamıyorum- 1200 yolcu 230 araba bileti satmışlar. Yolcular da kamara gösterilmeyince haklı olarak isyan ediyor. Kaptan yolcuları hoparlörden sakinleştirmeye çalışıyor. Gemide bir de klima çalışmadığından alt katlardaki kamaralara yaklaşılamıyor bile. Tüm açık güverteler ve helikopter platformu bavul ve yataklarla doldu. Bir çok gurbetçi ile konuştum zaten ömrümüz ezilmekle geçti eşimiz ve çocuklarımıza unutamayacakları bir hatıra yaşatmak için gemi ile dönmeye karar verdik başımıza gelenlere bak dediler.
O gün hareket ettik. Ana makinelere tam yol veremediğimizden 18 millik gemi 8-9 mille gidiyordu. Hararet yoğun olunca içme suyumuz daha Ege’de bitti. Gece 01.00 civarı Pire’ye demir attık bol miktarda ambalajlı su aldılar ve İtalya’ya kadar tanesini 1,5 $ dan yolcuya sattılar. Nasıl bu kadar insafsız olunabildiğini hala anlamış değilim.
Kavga dövüş İtalya’ya vardık. Herkes açık güvertelerde olduğundan bir denetim yapılamıyordu. Çocuklar puntellerden dışarı sarkıyordu ama kimsenin umurunda değildi. Sağ salim İtalya’ya varmamız mucizeydi.
Seyirde makinede her taraftan aşırı kaçak olduğundan sintineyi basmakla yetiştiremiyorduk. Kaçak devremiz sintine pompasının çıkışından tuvalet tankına seyyar devre şeklindeydi. Tankın seviyesi yükselince otomatik yapıp dışarı basıyordu. Tabi limanda sintine pompasını kapattık ama tuvalet tankı otomatiğini kapatmayı unuttuk. Öğle saatlerinde tank otomatik yapmış ve geminin etrafını siyaha boyamış. Böylesi yolcu limanında bunu kimsenin görmemesi mucizeydi. Zaten görseler hala orada olurduk.
Yolcular da iki şeritli araba platformlarına dizilen 3 şeritli arabalarına nasıl sığdılarsa sığdılar ve bir sürü bedduayla birlikte gemiden ayrıldılar. İndiklerinde port otoritelerine şikayet etmişler. Gemiyi daha önceden tanıyan sörveyör (Meşhur Mango) geldi. Bir daha geri gelmemek üzere bizi dışarı attı.
Armatörse gemiyi hurdaya göndermeye karar verdi. Dikili Limanında 15 gün yattıktan sonra Ukrayna’dan 60 kamyon alıp Sudan’a, oradan da Hindistan’a gitmek üzere yola çıktık.
Gündüz Ege’de sintinenin suyunu basıp akşam Marmara’ya girdik. Salonlar hamam gibi olduğundan TV’yi Helikopter platformunda izliyorduk. O akşam da FB-S.Prag şampiyonlar ligi maçı vardı. Fener 1-0 öne geçti. Hepimiz havalara fırladık. Tam bu sırada kıçımızdan bir Helikopter yanaştı ve bize projektör tutmaya başladı. Bizde döndük sevincimizi paylaşan helikoptere el işaretleri yapıyoruz. Sevincimiz birken ona çıktı. 5 dakika sonra köprü üstünden gelen telefonla şok olduk. Çarkçı başı makineyi aramış sintinede ne var ne yok basın demiş. Helikopter de resmimizi çekmiş sintineyi durduralım diye uyarıyormuş. Neyse sabah olmadan Armatörü aradılar ve şikayet işleme konmadan kapatıldı.
Allah tüm denizcilere selamet versin.
Aşağıdaki bölüme makale ile ilgili yorumlarınızı yazabilirsiniz
YORUMLARINIZ